Önce onun adı duyuldu "Hakan Dağhan" amma afilli ismi varmış. Erkeklerin tutulduğu tarafın demir parmaklıkları açıldı ve sanki polis olan o değilmiş gibi, içeri birlikte atıldığı adamlara döndü;
— Allah kurtarsın, dedi pis pis sırıtarak. 10 dakika kadar sonra kendi adımı duydum;
— Ebru Durul, sağa sola baktım benden başka bir Ebru Durul var mı diye ama, yokmuş. Kapıya gittim, görevli memur açtı, ben de dışarı çıktım. Nezarethane kapısında kimse yoktu. Baki Amcaya baktım o da yoktu. Eşyalarımı teslim ettiğim yerden aldım ve böyle durumlarda arayabileceğim tek kişi olan Tolga'yı aradım.
Tolga benden iki yaş büyük, mahallemizin telefon tamircisiydi. Telefon, bilgisayar, televizyon bakımları ondan sorulurdu. Bilgisayarı çöken ona koşardı. Üç kuruşa format atar, beş kuruşa, çıkma parçalarla, masa üstü bilgisayar toplardı. Telefonları da aynı şekilde, neredeyse bedavaya tamir ederdi. Tabii sevdiklerine. Sevmediklerine ücret standarttı.
Çevresi çok genişti. Ben bazen ona takılırdım, "Sen aslında gizli polissin, mahalleyi kolaçan ediyorsun", diye ama tabii ki de değildi. Öyle olsa elli kere açık vermişti. Çok iyi niyetli, sağlam bir çocuktu.
— Tolga beni...
— Karakoldan alır mısın? Konum at, dedi sadece attım ve karakoldan çıktım. Fasulye sırığı, dışarda beni bekliyordu.
— Bir daha karşıma çıkmazsan sevinirim, bahçe cadısı, dedi dişlerinin arasından.
— Asıl sen benim karşıma çıkma fasulye sırığı, dedim gözlerimi kısarak.
— Valla çıkmaya niyetim yok ama mantar gibi çevremde bitiveriyorsun, dedi kaşları çatık.
— Bak oğlum, komiser falan dinlemem şurada alırım ayağımın altına, ibareti alem için meydan dayağı atarım, kimse de alamaz elimden sonrada teslim olur, efendi gibi yatarım, dedim üstüne yürürken.
— Kızım sen ne iş? Erkek kampında falan mı büyüdün? Senin kız olduğuna inanmayıp askere falan mı aldılar? Sen ne ayaksın?, dedi alayla. Ayağımı kaldırdım gözüne soktum;
— Na bu ayağım, dedim ayağımın yanından eğilip yüzüme baktı;
— Anladık ayağını ağzıma sokabiliyorsun, başka numaran yok mu?, dedi alayla kollarını göğsünde kavuşturup.
— Ben de numara çok da karakol önünde, bahçe cadısından dayak yiyip, karizması çizilen olma, dedim ayağımı indirip, yüzüne bakarken.
— Yani o biraz zor. Tek bir hareketle seni sırtıma alır, sonrada yere atarım. Yüksekten düşünce zaten..., dedi dayanamadım alttan ayağına kayan tekme attım ve kökünden kesilmiş çam gibi devrildi. Bu sırada yanımda motoruyla Tolga durdu. Uzattığı kaskı aldım, arkasına atladım.
— Bas bas çabuk, dedim omuzuna vururken. Arkamdan küfür ederken biz uzamıştık bile. Geri dönüp baktığımda, üzerindeki tozları silkeleyip, yardıma gelenleri eliyle uzaklaştırıyordu.
Mahalleye gelince Tolga motoru durdurdu, ben de indim. Bu gece yine eve gidesim yoktu.
— Sağol cano, dedim kaskı uzatırken.
— Yine depoya mı?, diye sordu üzgün bir şekilde.
— Eve gitmek istemiyorum, uyuyabileceğimi zannetmiyorum. Belki bakarsın, görmediğim bir şey görürüm, dedim koluna vururken.
— Kızım yıllardır bakıyorsun, yok işte yok. Polis bulamamış, sen nasıl bulacaksın, dedi beni kolumdan tutup.
— Bulacağım Tolga, bulmak zorundayım. Bize, bana bunu yapanı bulup, ait olduğu yere tıkmak zorundayım. Yoksa ben ben olamayacağım, dedim yine isyan ederek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevebilir Miyim?
Ficción GeneralMerhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazasında, müdürüm. Yedi sene önce babamı kaybettiğimden beri aslında kendimi ve onun katilini arıyorum...