— Neden?, diye sordum o şaşkınlıkla.
— Ne neden?, diye o da bana sordu.
— Neden böyle bir şey yapıyorsun? Beni hiç tanımıyorsun ve bana yardım ediyorsun, dedim inatla.
— İstanbul'da yalnızım sen de iyi arkadaş olabilecek birine benziyorsun...
— Bundan çıkarın ne olacak?, diye dümdüz sordum bu sefer. Derin bir nefes aldı.
— Benim ailem de biraz karışık. Dört tane üvey kardeşim var ve kızlardan büyük olan felaket bir şey. İlla yanına geleceğim diye tutturdu. Onu uzak tutmak için bahane arıyordum. Bundan iyi bahane olmaz bence, dedi umursamaz bir tavırla.
— Ben yani ne diyeceğimi bilemedim...
Akşam kızın o perişan halini gördükten sonra uyuyamamıştı. Millete kafa göz dalan kız, o hayvan onu öpmek için zorlarken bir şey yapamamıştı. Kızla bir samimiyeti olmadığı için genç adamda mecburen sesini çıkartamamış, çaresiz kalmıştı. O çaresizlikle de mesaj yazmıştı.
Böyle mert bir kızın öyle sümsüşük bir dallama ile sevgili olmasını nedense hazmedememiş, kendi kendini yemiş, sabaha kadar yatakta dönüp durmuştu. Böyle akıllı bir kızın böyle bir daly.r.kla ne işi olabilirdi? Öyle bir herifle nasıl sevgili olabilirdi? O herif, o kızın dengi değildi.
Konuşma ilerledikçe ne işi olduğunu anlamış, abisinden ister istemez nefret etmişti. Kendi kardeşi aynı durumda olsa, o değil adamla görüşsün diye baskı yapmak, kardeşini yanına alır, herife de kafa göz dalardı.
Görücü usulü birlikte olduğu kızı, apartman kuytusunda öpen adamdan hayır gelmezdi. Görücü usulü birlikteysen, o kız sana emanettir. Saçının teline dahi dokunamazsın, bırak öpmeyi, diye içinden saydırıyordu genç adam dışından ise gayet soğukkanlılıkla;
— Ne diyeceksin canım, kabul et, olsun bitsin, dedi omuzlarını silkerek.
— Yani senin için bu kadar basit öyle mi? Peki ben abime ne diyeceğim?, diye şarladım elimde olmadan.
— Birbirimizi daha önceden tanıdığımızı. Aramızda bir elektriklenme olduğunu ki yalan sayılmaz, her gördüğümüz yerde birbirimize ya daldık ya da laf soktuk, bence bu da bir çeşit elektrik, yüksek gerilim içeren elektrik. Baki Babanın oğlu olduğumun da altını çizersin çünkü o önemli bir detay. İşte yaz bir şeyler kızım ya sen satış danışmanı değil misin? Bizi abine pazarla, dedi alayla.
— Senle tanışmak isterlerse?, diye sordum benimle alay etmek ne demekmiş anlasın diye.
— Tanışırım ne olacak ki? Bak güzelim benim burada daha ne kadar kalacağım belli değil. Tayini var, görevlendirmesi var, osu var, busu var. Biranda ortadan puf, yok olabilirim ama o zamana kadar benim kardeşim durulur, sizinkiler de o dallamayı unutur belki sen de sevebileceğin birini bulursun, dedi bana doğru eğilerek. Şimdi tamamen göz gözeydik. Benim sevebileceğim kişi tam karşımda dememek için kendimi zor tuttum.
— Peki tamam ama Levent...
— Onu bana bırak, dedi tek kaşını kaldırarak.
— Olmaz fasulye sırığı o olmaz. Eniştesi abimin arkadaşı. Hani bir laf vardır ya "Eşeğin hatrı yoksa bile sahibinin hatrı vardır" diye. O yüzden her ne kadar ona sinir olsam da o benim problemim, dedim ve sustum. O da sustu ve ufka doğru bakmaya başladı. Hava iyice soğumaya başlamıştı.
— Kalkalım mı? Üşüyeceksin, dedi bana dönerek. O sırada Necati, elinde bir tepsi çayla geldi. Bir tane benim önüme bir tane de onun önüne bıraktı. Teşekkür ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevebilir Miyim?
Ficción GeneralMerhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazasında, müdürüm. Yedi sene önce babamı kaybettiğimden beri aslında kendimi ve onun katilini arıyorum...