Annemden sözü almıştım. Şimdi sırada o odundan alıncaka intikam vardı. Odama geçince;
"Bu hafta sonu akşam abimlere bekleniyorsun", diye mesaj attım.
"Oo çok hızlı oldu", diye yazdı alaycı bir şekilde.
"Annem öyle buyurdu. Neyse sen onu bunu bırak, benim hafta sonu giyeceklerimi manyak bir motorcu haşat etti. Yarın gelde, kıyafetlerimi alalım", diye onun için ağır, benim içinse harika bir mesaj attım. Şoka girdiğinden olsa gerek mesaja cevap bir hayli sonra geldi.
"İyi tamam bana uyar. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın cadı", yazdı. Hiçte korkmuş gibi bir hali yoktu. Daha önce bir kadınla alışverişe çıkmadığındandır diye düşündüm. Tabii bu benim aklıma daha önce çıkmış olacağı kızlar listesini getirdi. İçime nedenini bilmediğim bir sıkıntı çöktü. Kıskançlık demeyelimde işte kasvet falan öyle...
"Yarın görüşürüz", yazdım. Uzatmaya ne gerek var ki. Gerçekten sevgili miyiz? Hem o, işler düzelince, beni bırakıp, eminim en kısa sürede yeni birini bulur. Daha önceden biri sürü kızla çıktığına göre. Yani çıkmıştır, bence. Hem yakışıklı, hem karizmatik, üstelik polis yani üniformalı, kızlar onun peşini bırakmamıştır ki. Fasulye sırığı da çapkın gibi. Amaan ne bileyim ben işte. Boşu boşuna aklımı karıştırıyorum. O sırık benimle kadın olarak asla ilgilenmez. İki ile iki dört, aynen onun gibi kesin bilgi.
"Görüşürüz", yazdı görüldüde bıraktım, cevap yazmadım. Neden yazayım? Kafayı daha çok takmak, uykusuz kalmak için mi?
"İyi geceler, bahçe cadısı. Tatlı rüyalar", yazdı ben cevap vermeyince.
"Sana da", yazdım ve telefonumu uçak moduna aldım. Evet mavi tiki kapatabildiğimi biliyorum ama şirket politikası o tik açık olmak zorunda. Sonra ben o mesajı almadım, bilmiyordum diyemememiz için yaptıkları bir uygulama. Benim de onunla daha fazla yazışmaya niyetimin olmadığını düşünürsek... Hayır kıskanmıyorum. Beni bıraktığı zaman aklımın başımda kalması için daha çok çabalıyorum.
Bilgisayarımı açtım ve İncimi aramaya başladım. Aklımı dağıtmaya ve olanları birine acilen anlatmaya çok ihtiyacım vardı. Uykudan yeni uyandığı için gözleri şiş, açtı ekranını.
— Günaydın kuzu nasılsın?, diye sordum ekrana gülümseyerek.
— İyi geceler kuzu iyiyim, asıl sen nasılsın? Levent enişte nasıl?, diye sordu sırıtarak.
— Ohoo o iş bitti kuzu, dedim gözlerimi devirerek.
— Hahaha ben sana demiştim, demeyeceğim dedi o şen kahkahasını atarak.
— Asıl bombe o değil kuzuu. Biz fasulye sırığı ile sevgili taklidi yapıyoz, dedim aynen bu şekilde.
— Hadi canım. O taklit değilde gerçeği olmasın, dedi yine gevrek gevrek gülerek.
— İnci ya yapma. Eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma. Zaten zor tutuyorum içimdeki kelebekleri, her an havalanmaya hazırlar arsız şeyler. Hem sen ne zaman geliyorsun bakem. Ben artık bunları anlatırken aramızda kilometreler olmasın istiyorum, dedim yanaklarımı şişirerek.
— Önümüzdeki hafta geliyoruz cınım. Eric izin aldı. Ben de ayarladım. Biraz daha fazla kalacağız. Arayı kapatırız. Kelebeklerini yüz yüze, rahat rahat çekiştirirsin, dedi mutlulukla.
— Annen?, dedim gözlerimi açarak. Kelebekleri falan unutmuştum. Nihayet can dostuma, kız kardeşime kavuşuyordum.
— Kuzu evde kalmayacağız. Eric'e İstanbul'u tanıtmak istiyorum. O yüzden evde kalamayız. Hem annem başlar, "Mahalleli ne diyecek? Bu başka yerde kalsın", falan diye. Olmaz yani. Anneme arada uğrarız kahvaltıya falan, dedi omuzlarını silkerek. Çok umursamaz görünüyordu ama için için üzüldüğünü biliyordum. Annesi yıllardır sürdürdüğü baskıcı tavrının ceremesini çekecek gibi gözüküyordu. İkisi içinde sıkıntılı bir süreç olacak gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Seni Sevebilir Miyim?
Ficción GeneralMerhabalar ben Ebru Durul. Okuyacağınız bu hikaye benimle ve ailemle ilgili. 24 yaşındayım. İstanbul'un kalbur üstü semtinin, ünlü bir giyim mağazasında, müdürüm. Yedi sene önce babamı kaybettiğimden beri aslında kendimi ve onun katilini arıyorum...