Montumun fermuarını sonuna kadar çekip ellerimi ceplerime sokarken okkalı bir küfür savurdum. Hava, kutuplarla yarışır derecede soğuktu. Her an bir yerden penguen çıkabilirdi, asla yadırgamazdım.
Kesinlikle sonbahar-kış insanı değildim. Yine de böyle havaların dışarıdaki insan sayısını en aza indirmesi göz önünde bulundurulması gereken avantajlardandı. Hayır, insanları sevmeyen; yalnızlıktan hoşlanan asosyal tiplerden değildim. Ama sokakta şarkı mırıldanarak yürürken insanların garip bakışlarına maruz kalmaktan hoşnut olduğum da söylenemezdi.
Yolun karşısına geçip köşeyi döndüğümde karşıma çıkan siyah renkli, iri köpek bir an için irkilmeme sebep olsa da bozuntuya vermeden yanına yaklaştım.
Bu vahşi yaratık, beni korkutmanın bedelini hunharca sevilerek ödeyecekti.
"Pire Torbası! N'aber?"
Elimi dostça köpeğe uzattığımda benimkiyle yarışır dostane bir tavırla başını elime doğru itmişti. Diğer elimi de cebimden çıkarıp köpeği sevmeye başladım. Bu sevimli yaratık eğer konuşabilseydi muhtemelen 'Akşam akşam nereden çattık bu deliye?' falan derdi.
Neyseki böyle düşünmediğini kanıtlamak istercesine yere yatıp yuvarlanmaya başladığında gülümsedim. Omzumdaki spor çantasını kenara bırakıp yere çöktüm.
"Böyle yerde yuvarlanarak bana şirinlik yaptığını düşünüyorsan eğer; çok doğru düşünüyorsun Pire Torbası seni."
Elimi köpeğin karnına indirip hunharca sevmeye devam ederken şirinlikte sınır tanımayarak patisini bana uzattığında elimi yumruk yaparak patisiyle tokuşturdum.
"Ama artık gitmem gerek. Biraz daha oyalanırsam annemin hesaplamalarına göre organ mafyası tarafından kaçırılabilirim veya bir uyuşturucu tacircisi beni gözüne kestirebilir."
Parmaklarımı son kez köpeğin yumuşacık tüylerinde gezdirip tekrar gülümsedim. Kenardaki spor çantamı alarak ayağa kalktığımda köpek de oyunun bittiğini anlamış olacak ki benden hemen sonra ayaklanmıştı.
Biraz önce bir sokak köpeğiyle yolun ortasında sevgi batağına düşen ben değilmişim gibi ellerimi ceplerime sokarak eve doğru ilerlemeye devam ettim.
Sabah okul vardı ve ben fazlasıyla yorgundum. Bir an önce sıcacık bir duşa girip sonrasında yatmak istiyordum. Yorgunluğumu ancak bu şekilde dindirebilirdim.
Ellerim ceplerimde ilerlemeye devam ederken bakışlarım karşıdan bana doğru hızlı adımlarla gelen baştan aşağı siyah kıyafetler giyinmiş bir bedene takıldığında kaşlarımı kaldırdım.
Öyle hızlı yürüyordu ki birilerinden kaçıyor gibi görünüyordu. Ya da bir yere yetişmeye çalışıyordu.
Öylece önüne bakarak yanımdan geçtiği sırada bana çarpacağını düşünsem de omzu omzuma teğet geçmişti. Ve henüz bir adım daha atmıştım ki yumuşak bir şeyin beton zemine düşerek çıkardığı belli belirsiz ses beni durdurmaya yetmişti.
Arkamı dönüp yere baktığımda gördüğüm cüzdan, benim yürüdüğüm istikametin tersine koşarcasına yürümeye devam eden yabancıdan düşmüş olmalıydı.
Yere eğilip koyu renkli -muhtemelen çakma- deri cüzdanı elime aldım. Geldiğim yolu gerisin geri yürüyerek son enerjimi de her geçen saniye aramızdaki mesafeyi biraz daha açan yabancıya yetişmek için harcamıştım.
"Pardon!" Yabancının kolunu tutup durmasını sağladığımda hızla bana dönmüştü. Yüzündeki ifadeye bakılırsa onu yolundan çevirmem hiç hoşuna gitmemiş gibiydi. Elimdeki cüzdanı insani bir görevi yerine getirmenin verdiği gururla ona doğru uzatırken daha dikkatli olması gerektiğini öğütleyen bakışlarımı üzerine diktim. Tabii şu an bu hikmeli bakışların onun için ne ifade ettiği tartışmaya açık bir konuydu. "Cüzdanını düşürdün."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ritalin (bxb)
General FictionSıradan bir kağıt bile en fazla yedi kez katlanıyor, sekizinciye izin vermiyordu. Ben ise bu günlere gelebilmek için o kadar çok şeye katlanmıştım ki, çevremdeki diğer her şeyin arasında ufacık kalmıştım. Bir kağıt kadar incelmiş fakat kimsenin parm...