Sınıfa girip sırama geçtiğimde zilin çalmasına yaklaşık 4-5 dakika vardı. Arda, elindeki nane aromalı şeker paketini uzattığında içinden bir şeker aldım. Sigara kokusunu bastırmak için klasik fakat oldukça etkili bir yöntemdi.
Yağız, arkasını dönüp sırada bağdaş kurarak oturduğunda an itibariyle dedikodu modunun açıldığını anlamıştım. Yeni sıra arkadaşım Özgür ise henüz sınıfa gelmemişti ama ders boyunca elinden düşürmediği kitabı sıranın üzerinde duruyordu.
Yağız kitabı eline alıp kapağın üzerindeki yazıyı oldukça memnuniyetsiz bir tavırla okudu. "Şeker Portakalı."
Yağız'ın yıldızının Özgür'le barışmadığı gayet ortadaydı. Genelde Yağız, insanların eksikliklerini ve alık davranışlarını dalga konusu yapıp eğlenirken bir anda ortama dahil olan yeni çocuğun dalgavari tavırları, Yağız'ın eğlencesini kursağında bırakmış olmalıydı.
Benim için ise Özgür'ün varlığı da yokluğu da birdi. Tanışmak için hiç de hevesli durmayan yeni sıra arkadaşım; kitap okuyan bir heykel görüntüsü veriyor, ara sıra da yaşam belirtisi olarak kitap sayfası çeviriyordu.
Bakışlarımı Yağız'ın elleri arasında çevirip tekrar sıraya bıraktığı kitaptan kaldırıp sınıfa girerek bize doğru yönelen Özgür'e diktim. Yağız ise dilinin kemiği olmadığını ıspatlamak istercesine bir anda konuşmaya başladı. Hay dilini eşek arıları soksundu!
"Elinden düşürmediği kitaba bak. Resmen çocuk kitabı amına koyayım."
Özgür, İlber Ortaylı edasıyla söylenen Yağız'ın birkaç adım gerisinde duraksayıp kaşlarını kaldırdığında dudağımı ısırıp ayağımı sağ ön çaprazımda kalan Yağız'a doğru savurdum. Amacım bacağına tekme atıp susmasını sağlamaktı ama sıranın üzerinde bağdaş kurduğu için bu çabam nafileydi.
"Bir de suratı yara bere içinde. Elini de sarmış gördünüz mü? Tehlikeli bir tip olduğunu sanıyor herhalde. Aklınca bu ucuz numaralarla kızları düşürecek ama yemezler.. Çakma bad boy..-" Arda, konuşması boyunca 'sus artık' dercesine kolunu gizliden dürttüğü Yağız'ın kafasına sağlam bir tane geçirdiğinde Yağız'da sinirle Arda'nın eline vurmuştu. "Ne vuruyorsun lan hayvan!?"
Arda kaş göz yaparak Özgür'ün varlığını Yağız'a anlatabildiğinde Yağız'ın yüzündeki fevri ifadenin bir anda sönüşünü izledim. Yağız'ın çekingen bakışları Özgür'ü bulduğunda Arda'yla kısa bir anlığına göz göze gelmiştik.
"Ben geldiğini görmed-.."
Özgür gayet sakin bir tavırla yanıma oturup dirseklerini masaya yaslayarak öne doğru eğilmiş, böylece Yağız'la arasındaki mesafeyi biraz olsun kapatmıştı.
"Ee oluru var mı bari?"
Özgür, Yağız'ın cümlesini yarıda kesip sakin bir tavırla konuştuğunda kaşlarımı çattım. Yağız kendine yöneltilen soruyu algılayamamış olacak ki "Neyin oluru var mı?" diye mırıldanmıştı.
"Kızlar diyorum, ilgilerini çekebilir miyim böyle? Sen kız olsan mesela ilgini çekebilir miydim? Ne dersin oluru var mı?"
Artık Özgür'ün dudaklarından çıkan her kelimeden resmen alay akıyordu. Yağız ise köşeye sıkışmış bir kedi yavrusu gibi utana sıkıla Özgür'e bakıyor, arada bir de gözlerini kaçırıyordu.
Şahsen birini benim hakkımda böyle alelade sallarken yakalasam muhtemelen yakasına yapışır o sözlerin hepsini teker teker ona yedirirdim. Özgür'ün bu kadar sakin kalabilmesi benim nezdimde oldukça garipti. Gerçi, Yağız'ı öyle bir sıkıştırmıştı ki; resmen kendi kazdığı kuyuya düşen Yağız'la, Yağız'ın dilinden konuşarak alay ediyordu. Tabii olası bir gerilimde olaya müdahil olup Yağız'ın yanında saf tutacağımızı da tahmin ediyor olmalıydı. Belki de bu yüzden fiziksel bir gerginlik çıkarmaktan kaçınıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ritalin (bxb)
General FictionSıradan bir kağıt bile en fazla yedi kez katlanıyor, sekizinciye izin vermiyordu. Ben ise bu günlere gelebilmek için o kadar çok şeye katlanmıştım ki, çevremdeki diğer her şeyin arasında ufacık kalmıştım. Bir kağıt kadar incelmiş fakat kimsenin parm...