"Ne o? Sende mi kız avındasın yoksa?"
Duyduğum sesle başımı telefondan kaldırıp bankta yanıma oturan Özgür'e anlamaz gözlerle baktım. Ne avından bahsediyordu?
Bu tavrımdan dolayı bendeki jetonun 4 değil 44 köşeli olduğunu olduğunu anlamış olacak ki serçe parmağıyla -Uraz'ın eseri olan- dudağımdaki yaraya hafifçe dokundu.
Geçen gün Yağız'ın kendisi hakkında yaptığı 'bad boy' tespitine atıfta bulunduğunu geç de olsa anladığımda istemsizce güldüm.
"Kızları tavlamak için böyle şeyler yapmama gerek var mı sence?" diyerek bana bakan Özgür'e en çapkın bakışımı attım. Öyle çok da abartılacak bir yakışıklılığımın olduğunu söyleyemezdim. Ama aynaya baktığımda gördüğüm görüntüden gayet memnundum.
Özgür'de bu küçük ego oyunuma eşlik ederek alıcı gözlerle beni süzdükten sonra yediği yemeğin tadını analiz eden bir gurme edasıyla çenesini kaldırdı.
"Biraz var gibi sanki.." diye mırıldandığında tekrar güldüm. Özgür'de kısa bir anlığına güldükten sonra geri yaslanarak etrafı izlemeye başlamıştı. Ben de ellerimi montumun ceplerine sokarak bahçede gezinen tek tük öğrenciyi izlemeye koyuldum.
Dersin başlamasına kaç dakika olduğunu tam olarak bilmiyordum ama daha zamanımız vardı. Arda, bugün okula 2. dersten sonra geleceği için direkt durağa yürümüş ve bizimkilerle okula gelmiştim. Fakat yolda Uraz'la girdiğim sözlü tartışma tüm keyfimi kaçırdığı için dersin başlamasını sınıfta bekleyerek Uraz'a daha fazla maruz kalmak istemediğimden zil çalana kadar dışarıda oturmayı tercih etmiştim. Öyle ya da böyle bir şekilde karşılaşacağımızın elbette farkınaydım. Lakin bu süreci uzatmak işime geliyordu.
Yanımda oturmaya devam eden Özgür'e baktım. Ellerini siyah montunun ceplerine sokmuş bacaklarını biraz aralayarak oturmuştu. Soğuktan kızarmış burnu ise sarışın teninde pastanın üzerine kondurulmuş bir vişne gibi duruyordu. Gülümsedim.
"Nasılsın?"
Mademki hepi topu bir gündür tanıştığım yeni sıra arkadaşım bahçedeki onca bankı es geçip yanıma oturarak bana bir adım atmıştı, en azından ben de ona hâl hatır sorabilirdim.
"İyiyim, sen nasılsın?"
Omuz silkip "İyiyim." diye mırıldandım. Ve tekrar sessizlik..
Ekim ayı soğuğuyla birlikte geldiği için aniden esen sert rüzgara karşı montuma daha çok sığındım. Özgür ise sargılı elini cebinden çıkarıp rüzgarın dağıttığı, sarının en koyu tonlarındaki dalgalı saçlarını düzeltti.
"Eline ne oldu?"
Açıkçası eline ne olduğunu merak ettiğim falan yoktu. Sırf konu açılsın diye sormuş bulunmuştum. Özgür, elinin sargılı olduğunu unutmuş gibi bir süre yüzüme baktıktan sonra ela irislerini eline indirdi.
"Ufak bir kaza diyelim."
"Yüzündeki yaralar da o, ufak(!) kazaya dahil sanırım?"
Alayla sorduğum soruya cevap vermek yerine başını hafifçe eğmek suretiyle gülerek soruyu geçiştirmesi gözümden kaçmamıştı ama üstelemedim. Anlatmak istiyorduysa anlatırdı.
"Beni bir yerden tanıdığını söylemiştin. Bulamadın sanırım nereden tanıdığını?"
Başını kaldırıp bana baktığında bakışlarımı gözlerine sabitledim. Bir de bu mesele vardı. Hafızamı ne kadar zorlasam da bulamamıştım. Sanırım onu tanıdığım hissine kapılmam zihnimin bana oyunu falandı. B-12 değerlerime baktırsa mıydım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ritalin (bxb)
General FictionSıradan bir kağıt bile en fazla yedi kez katlanıyor, sekizinciye izin vermiyordu. Ben ise bu günlere gelebilmek için o kadar çok şeye katlanmıştım ki, çevremdeki diğer her şeyin arasında ufacık kalmıştım. Bir kağıt kadar incelmiş fakat kimsenin parm...