13

205 28 108
                                    

Kaplumbağa yavaşlığında ilerleyen kurgudan herkese selamlar!

Uzun ama bazı şeylerin hafiften şekillendiği bir bölümle karşınızdayım. (Evet, 13 bölümdür yeni yeni şekilleniyoruz dkfmsfkdlfmd)

Herkese keyifli okumalar diliyorum :)

* * * * *

Omzuma taktığım spor çantasını düzeltip kulaklığımın diğer tekini de kulağıma taktım. Bir daha antrenman bahanesiyle evden çıkıp sokaklarda avel avel gezeceğim vakit, çantamın içindeki malzemelerin en azından birkaç tanesini çıkarmayı aklımın bir köşesine not ettim. Belki atla deve değildi ama ağırdı işte.

Kulüpten ayrılışımın.. pardon, kovuluşumun üzerinden tam bir hafta geçmişti. Ve aradan geçen koskoca 7 güne rağmen böylesine saçma bir olayın içinde günah keçisi ilan edilişimi hâlâ sindiremiyordum.

Başkalarının tepkisini umursamamakla beraber asıl hayal kırıklığımın Ali Hoca olduğunu söyleyebilirdim. Bir abi, hatta manevi bir baba gibi gördüğüm ve saygıda kusur etmemek için kıçımı yırttığım antrenörümün bana karşı takındığı tavrı düşündükçe kendimi kötü hissetmekten alıkoyamıyordum.

Benim de hatalı olduğum noktalar elbette vardı. Sakin kafayla düşündüğüm zaman verdiğim tepkilerin aslında ne kadar fevri ve hırçın olduğunun farkına varmıştım. Ve hatta bir miktar pişmandım. Yine de bunların hiçbiri kulüpten kovulduğum gerçeğini değiştirmiyordu.

Zaten bende bu sikik talih olduğu sürece burnum boktan çıkmayacak gibiydi, hayırlısı..

Ellerimi ceplerime sokup birkaç sokak aşağıda kalan parka doğru ağır adımlarla ilerlerken kendimi kulaklıklarımdan sızan şarkının ritmine bıraktım. Ara ara içimi ürperten soğuk havayı görmezden gelirsek, şu an gayet huzurlu olduğumu söyleyebilirdim. Tabii bu huzur fazla uzun sürmemişti.

Sokağın ilerisinde fark ettiğim şeyin tahmin ettiğim şey olup olmadığından emin olabilmek için dikkatle baktıktan sonra kulaklıklarımı çıkarıp kocaman gülümsedim.

"Pire Torbası! Gel kuçu kuçu, gel oğlum!"

Bir müddet havaya diktiği kulaklarıyla bana baktıktan sonra yanıma koşmaya başlayan siyah renkli köpeğe gülümsedim. Aramızdaki mesafeyi birkaç saniye içinde kapatıp direkt olarak üzerime doğru atlayarak ön patilerini göğsüme yaslayan köpeğin başını okşadım.

"Yavaş!" diye söylenip küçük bir kahkaha attım. Yüzümü yalamak için kafasını öne uzattığında başımı geri çekip güldüm. "Ben de seni seviyorum ama yol ortasında olmaz.. Yavaş, montumu mahvettin!"

Sanki söylediklerimi anlamış gibi patilerini göğsümden çekmişti. Montumun üzerindeki tozu silkeleyip Pire Torbası'na baktım. Kuyruğunu sallayarak etrafımda dolaşıyor, aklınca bana şebeklik yapıyordu.

"Acıktın mı sen?" Bir cevap alamayacağımın bilincinde olarak sorduğum soruya istinaden maddi durumumu kontrol etmek için elimi cebime sokup birkaç kırışmış kağıt para çıkardım. Fena sayılmazdı. "Gel sana yemek ısmarlayayım."

Adımlarımı biraz ileride, parkın karşısında kalan ve market olamayacak kadar küçük ama bakkal olamayacak kadar da büyük olan dükkana doğru ilerlettim. Ara ara arkamı dönüp peşime takılan Pire Torbası'na bakmayı da ihmal etmiyordum. Gözlerimin içine böyle beklentiyle bakan bir canlıyı nasıl görmezden gelebilirdim ki?

Dükkanın önüne vardığımda yanımdaki köpeğe bakıp bir çocuğa öğüt verir gibi konuştum. "Bekle burada, hemen geleceğim. Biri "Gel kuçu kuçu." derse peşine takılıp gitmek yok."

Ritalin (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin