"Sen şeyi hatırlıyor musun peki..?" dedim, gülerek. "Antrenmandan çıkıp eve doğru giderken köpek sürüsü kovalamıştı bizi. Korkudan elektrik direğine tırmanmıştık."
Uraz, tebessüm ederek başını salladı. "Ama önemli bir ayrıntıyı unutuyorsun, ben orada köpeklerden korkmadım; sen koşunca ben de ayıp olmasın diye peşinden koştum sadece."
"Tabii canım. Önümden yüz seksenle koşan da rahmetli babaannemdi zaten." diye söylendim.
"Ben önden koşmadım. Sen arkamda kaldın." dediğinde göz devirdim.
"Çok fark etti amına koyayım.."
Sabah Uraz'la sözleştiğimiz gibi, okuldan sonra beraber vakit geçirebilmek için - gitmekte özellikle ısrar ettiğim- Double Kafe'ye doğru yürüyorduk. Yol boyu konu konuyu açmıştı ve biz biriktirdiğimiz anıların içinde kaybolmuştuk. Eski günlerin özlemiyle dolu bir nefes çektim içime.
"Sen hiç aşık oldun mu Sarp?"
Hiç mi hiç beklemediğim soru karşısında kaşlarım çatılırken yanımda yürüyen Uraz'a hayretle baktım.
"Nerden çıktı şimdi bu, durduk yere?"
Garipti.
Ve garip olan aşktan konuşmak değil, Uraz'la aşktan konuşmaktı.
Omuzlarını silkip bakışlarını bana değdirmeden konuştu."Bir yerden çıkmadı. Neyse, sormadım sayalım. Saçmaydı zaten."
Dudaklarımı ıslatıp yavaşça Uraz'a yanaşarak koluna girdim. "Olmadım galiba." diye yanıtladım sorusunu. Benim için aşk, henüz neye benzediğini bilmediğim, merak da etmediğim bir duyguydu. Ayağımın ucundaki çakıl taşını tekmeledim. "Yani, olsam bilirdim herhalde.. Bilmediğime göre olmamışım demektir."
"Peki birine aşık olsaydın ve bu kişi senin için imkansız olsaydı ne yapardın?" diye sordu, bu defa.
Bir müddet düşündükten sonra omuz silktim.
"Ne yapardım bilmiyorum ama imkansız aşk diye bir şey yok bence. Aşık olabilmişsem imkan var demektir değil mi? İnsanlar, uğruna savaşmaktan kaçtıkları şeylere imkansız diyerek kendilerini avutuyorlar sadece."
Uraz kısa bir anlığına bana baktı. Söylediklerim ona uymamış gibiydi.
"Şartlar savaşmaya el vermiyorsa? Ya da savaşın sonu en baştan belliyse, mağlubiyetse?"
"Saçma. Bir gün nasıl olsa öleceğiz diye nefes de almayalım o zaman." diye mırıldandım. "Baştan pes etmek.. Bunun adı imkansız aşk değil ki. Çabasız aşk."
Söylediklerimi kafasında tartıyor gibi sessizliğe gömülen Uraz'a dönerek tekrardan konuştum. "Peki sen hiç aşık oldun mu altı numara?"
Birkaç adım daha atıp yürümeyi bıraktığında kollarımız kenetli olduğu için ben de durmak zorunda kaldım. Yüzünü bana çevirdi. Hafifçe yutkunup dudaklarını ıslattığında bakışlarım istemsizce dudağındaki yaraya takılmıştı.
Gözlerimi dudaklarından çekip mavi irislerine çıkardığımda karşılaştığım ifade içimi ürpertmişti. Bu ifadeye yabancı değildim fakat kendisiyle tam anlamıyla tanışmaya fırsatımız olmamıştı.
Gözlerini gözlerimden çekmeden "Oldum." dedi, nefes verir gibi. Tekrardan içime dolan ürperti hissiyle kaşlarım çatıldı. "Hem de çok fena aşık oldum.."
Hissettiğim şeyin ürperti değil de cebimde titreyen telefon olduğunu idrak etmem birkaç saniyeme mâl olmuştu. "Ne oluyor amına koyayım..?" diye söylenerek telefonumu çıkardım. Arda'dan gelen aramayı onaylayıp ahizeyi kulağıma dayadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ritalin (bxb)
General FictionSıradan bir kağıt bile en fazla yedi kez katlanıyor, sekizinciye izin vermiyordu. Ben ise bu günlere gelebilmek için o kadar çok şeye katlanmıştım ki, çevremdeki diğer her şeyin arasında ufacık kalmıştım. Bir kağıt kadar incelmiş fakat kimsenin parm...