Ölümcül Şifa

14 5 43
                                    


Eserin Orijinal Adı: Slavers Throwing Overboard the Dead and Dying, Typhoon Coming On,

Eserin sanatçısı: J. M. William Turner, 1840

Eser hakkında bilgi: Döneminde yapılan köle ticaretine karşı çıkan Turner, asıl adı Slavers Throwing Overboard the Dead and Dying, Typhoon Coming On, Köle Gemisi isimli eserini ayaklandıkları için elleri ve ayakları prangalı şekilde denize atılan 132 köle için yapmıştır. Eser hakkındaki yorum yeniden yaratmanın ve kişisel tutkunun eşsiz birleşimi olarak tanımlanır. Boston Güzel Sanatlar Müzesi'nde sergilenmektedir.

Kaynakça: https://www.tarihlisanat.com/william-turner/

11. BÖLÜM

Ölümcül Şifa

Saraya gelmemin ardından bir gün geçmişti ve ben, sarayı gezerken keşfettiğim geniş bir verandada oturuyordum. Hâlâ şokumu atlatamamıştım ancak uykusuz geçen bir gecenin ardından senaryolar kurarak kendime eziyet etmemem gerektiğine karar vermiştim. Gücüm olduğu düşüncesi her ne kadar anormal gelse de bu düşünce yüzünden bu kadar etkilenememeye çalışmalıydım. Sanırım yavaş yavaş kabullenmeye başlıyordum ancak hâlâ yanlış hissettiriyordu. Arkamdan duyduğum ayak sesleriyle hafifçe başımı çevirdim ancak gördüğüm kişiyle tekrar önüme döndüm. 

Blake yanıma yaklaştığında uçsuz bucaksın gökyüzünü süzdüm ve ona bakma zahmetine dahi girmedim. Yanıma neden geldiğini soracak kadar bile önemli olmadığını bilmesini istiyordum. Zaten canımı sıkan çok fazla şey vardı ve onunla uğraşamazdım.

"Üzgünüm." Hafif, kısık bir sesle konuştuğunda ona bakmadım, dikkatimi üzerine çekemediğinde "Üzgünüm ancak eğer söylemeseydim seni öldüreceklerdi," dedi. Alayla gülerek öfkeli bakışlarımı ona çevirdim ve 

"Yalan mıydı yani? Güçlerim olduğu?" diye sordum. Kaşlarını çattı,

"Ne? Hayır, tabii ki de değildi. O gün gitmeden önce kalkmam için yardım etmiştin. Bana elini uzattığında gücünü hissettim Liana. Bunu söylemek istemedim, gizli kalsaydın çok daha iyi olurdu ancak çeteler çoktan peşine düşmüştü, avcıları saymıyorum bile. Kaçmana imkân yoktu, inan bana seni bulurlardı." Ona baktım,

"Hatırlarsan biz o kampa varmıştık, kurtulmuştuk ve eğer beni kandırmasaydın kurtulurduk da." Başımı iki yana salladım, "Ne kadar aptalmışım senin gibi pat diye hayatıma düşen birinden nasıl yeterince şüphelenmedim aklım almıyor. Gücünü mü kullandın?" Başını iki yana salladı,

"Gücümü bir kere bile üzerinde kullanmadım, bir tek Elina'yı uyarmak için..."

"O rüya, rüyasına mı girdin? Senin yanına geldiğini söylemişti ancak o gün yanına gelmediğinden çok emindim." Başını iki yana salladı,

"Hayır, rüya değildi. Beynine sahte bir anı yerleştirdim yaşadığını hatırlıyor ancak bunun nasıl olduğunu hatırlamıyor öyle bir şey yaşanmadı ancak ona göre bu gerçek. Duyguları ve anıları aynı anda olayları hissedince bu, o anıyı gerçek kılıyor." Başımı iki yana salladım,

"Sana hiç güvenmemeliydim. Bence artık benimle konuşman için hiçbir nedenin kalmadı. Gitsen iyi olacak, daha fazla konuşmanı istemiyorum." Hemen ardından bakışlarımı aşağıya doğru dikip şehri izlemeye koyuldum, Blake'in hafifçe döndüğünü ve oradan uzaklaştığını hissettim. Arkama bile bakmadım, o an tek istediğim benden uzak olmasıydı. Belki de hayatımı kurtarmıştı ama yakalanmamı sağlayan kişi oydu. Ne yapacağım hakkında kafam çok karışıktı. Biran önce mantıklı düşünmeye başlamalıydım, üşüyünce içeriye girip bana verilen odaya çıktım. 

RAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin