Karanlık Koza
15. Bölüm
♪♫••..❤..••♫♪ &&&& ♪♫••..❤..••♫♪
Blake'in de söylediği gibi, saray benim için tam da bir hapishane olmuştu. Blake ara sıra gelebiliyor ve bana sabırlı olmamı söylüyordu ancak bana verdikleri odadan bile çıkamıyordum. Yemeklere kattıkları bir şey tüm gün gözümü açık tutmamı zorlaştırıyordu. Yemekten sonra iki saat geçmeden uyuyordum. Başlarda yemek yememiştim ancak ölmemek için yemek zorundaydım. Blake'in eli kolu bağlanmıştı. Sürekli saray ve şehir dışına çıkması gerekiyordu. Onu uzağa göndermelerinin nedeninin benden uzak durmasını istemeleri olduğunu biliyordum. Bir haftanın sonunda bu düzen kendini alıştırmaya başlamıştı ancak bu kısa dönemli işkencenin, üzerimde oynanan büyük oyunun, en ufak adımı olduğunu tahmin bile edemezdim.
Gecenin ortasında, iki güçlü kol beni kavrayıp sürükleyerek odadan çıkarmaya başladığında korkuyla kendimi ellerinden kurtarmak için kollarımı kendime doğru çekerek çırpındım. Ancak işe yaramayacağını anladığım an belki de, Blake'in beni duyma ihtimali, ya da karanlıktayken, ölürken yalnız olmayacağımın ve en azından birilerinin benim ardımdan dehşete düşeceğini bilecek olmasının verdiği umut ile avazım çıktığı kadar bağırmaya çalıştım ancak ben girişimime henüz başlamamıştım ki bir adam sıkıca ağzımı bağladı. Canımı yakmıştı ancak bunu umursuyor göründüklerini söyleyemezdim. Beni öldüreceklerdi. Üzerimdeki beyaz gecelik gecenin karanlığına çok uyumsuzdu. Birden gözlerim karardığında ancak bilincim açık kalmaya devam ettiğinde korkuyla etrafımı süzdüm. belli ki o kargaşada ikisinden biri hızla gözlerimi bağlamıştı. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, götürecekleri yere varmadan öleceğimi düşündüm. En sonunda aşağıya inmeye başladık ve indikçe hava soğudu. Aynı ölüm gibi her yerimi sardı. Durduğumuzda beni bir sandalye oturttular. Korkudan bir köşeye sinen hayvanlar gibi beni oturtulduğum sandalyeye yapıştım ve kendi içimde küçülmeye çalışarak bacaklarımı kendime çeldim. Korkuyla etrafıma bakındım ancak her yer, ışıksız bir gece gibiydi. Zifiri karanlık ve yıldızların olmadığı bir gökyüzü... Bana yaklaşan adım sesleri nefesimi tutmama sebep oldu, bana zarar vereceklerinden emindim. Belki de hastalığın tedavisini bulmuşlardı ve artık bana ihtiyacı yoktu. Bir süre sonra gözlerim açıldığında ışık, bir süredir karanlıkta kalan gözlerimin ikinci kez kör olmasını istercesine gözlerimi vurdu. En sonunda zorla gözlerimi kırpıştırarak etrafı taradım. Açıkçası burası son derece garip bir yerdi. Odanın her yeri pas kaplıydı ve son derece kirli görünüyordu. Duvarlar tamamen metaldi bu da dışarıdan ses geçirmez olduğunu düşünmeme neden oldu. Kapının kapanma sesini duyduğum an arkama döndüm, odada yalnızdım. Bir kamera vardı ki çalıştığını gösteren kırmızı ışığı yanıp sönüyordu. Gözlerimi ona diktim.
"Merhaba Uliana North." dedi sert bir adam sesi, "Burada bulunma nedenini merak ettiğini var sayıyorum. Bir tahminin var mı?" Gözlerimi kıstım, benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor ve bundan da zevk alıyorlardı.
"Tabi, Vincent Turner'ın işi değil mi?" Adamın güldüğünü duydum,
"Belki de dolaylı yoldan ancak hayır. Buraya senin dilediğin bir şeyi yapmak için geldik. Gücünü geliştirmek. Sana verdiğimiz talimatları sorgulamadan yaparsan kimse acı çekmez ancak yapmayı reddedersen, her hayır cevabın için bir bedel gerekir. Anlaşıldı mı?" Yanıt vermedim ancak yanıt almak umurunda değildi. İstediği tek şey, evet dememdi, onları dinlemem ve istediklerini sorgulamadan yapmamdı. "Şimdi odaya girip senden kan alacaklar, bu süre boyunca uslu duracaksın. Daha sonraki günlerde çalışmalara başlanacak." Dişlerimi sıktım. Ne yapabilirlerdi ki, yine de hafifçe kafamı sallayarak onayladım. Sandalyeye çöktüm ve odaya bir tane adam girdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RAZ
FantasyVerilen her savaş, gölgelere gizlenenlerin ve zekânın savaşıdır. Ağzımı açtım ve bakışlarımı kurda çevirdim ancak sorumu soramadan bir el bileğimi tutup beni köşeye çekti. Çığlık atmaya hazırlanmıştım ki ağzımı kapattı, ağzımın kapatılmasıyla birli...