Asla Yalan Söylememeliyim

184 21 12
                                    

Kimse de demiyor Percy zaten Dracoyla trende karşılaştı neden okulda olmasına şaşırıyor diye...

Son bölümün son kısmını düzenledim.

Bir hafta...iki hafta... Percy gittikçe Hogwarts'a alışıyordu. Başlangıçta dersler onun için hala işkenceydi. Ancak Gryffindor binası başkanı Profesör McGonagall çok geçmeden disleksinin varlığını fark etmiş ve ona bunu kısa süreliğine engelleyecek bir büyü öğretmişti. Bu iki hafta içinde Percy ilk defa başarılı bir öğrenci olmanın verdiği hazzı yaşamıştı.

Slytherin binasında olmasına rağmen, ortak derslerinde ve derslerinden fırsat bulduğunda, Harry ve arkadaşlarıyla vakit geçirmeye devam ediyordu. Bu, kendi binasından olan insanların hoşuna gitmemiş, diğerlerinin ise oldukça dikkatini çekmişti.

Bu okul yılında, Harry'nin ünü kesinlikle en iyi halinde değildi. İnsanlar Voldemort'un yükselişi konusunda yalan söylediğini düşünüyordu. Gelecek Postası da ona Plotter lakabını takarak insanların görüşlerini pekiştiren makaleler yayınlıyordu.

Harry her ne kadar davasını kazanmış olsa da, hala ona yakın çevresi dışında inanan kimse yoktu. Voldemort ölmüştü, nasıl dirilebilirdi?

Percy ise ona kesinlikle inanıyordu. Büyükbabasını ve arkasındaki karanlık gücü kendi gözleriyle görmüştü, Harry'e nasıl acımazdı?

Harry de çok geçmeden Percy'nin ona karşı olan bu dürüst tavrını fark etmişti ve birbirlerine gittikçe daha fazla ısınmaya başlamışlardı. Ancak hala içinde bir yerlerde ona karşı engellenemeyen bir şüphesi vardı. Ne de olsa Percy bir anda ortaya çıkmıştı. Daha önce nasıl bir hayatı olduğuna dair çok az fikirleri vardı.

Maalesef ki Harry'nin tek derdi insanların tuhaf bakışları değildi. Yeni Karanlık Sanatlara Karşı Savunma öğretmenleri, bakanlığın bir casusuydu. Dersi düzgün işlemediği gibi, tartışmalara neden olabilecek bir ceza yöntemi vardı.

Yine de bu yöntemi şimdilik sadece Harry biliyordu. Ancak Dolores Umbridge'yi tek sevmeyen kişi o değildi. Bu kadından kimse hoşlanmıyordu.

Percy de dahil.

Bu tuhaf kadın, Slytherin binasındaki öğrencilere açıkça ayrımcılık yapsa da, yine de katlanılmazdı. Onlara sevimli yüzünü gösterdikten sonra hemen yanlarında oturan Gryffindor öğrencilerinden puan düşebiliyordu.

Üstelik Percy pembe renginden ne kadar hoşlanmadığını bu kadın sayesinde fark etmişti.

Eeh...

Bütün bunların dışında, bu iki hafta boyunca Annabeth'le gece görüşmelerine devam etmişti. Her gün aksatmadan yatakhaneden kaçıyordu. Bir seferinde konuşmalarını bitirdikten sonra depresif bir ruh haline bürünmüştü. Aklına hiç yoktan Tartarus anıları gelmişti ve kalbi ritmini kaybetmişti. O gece uyuyamayacağını fark etmiş, duvarlar üstüne üstüne geliyor gibi hissetmişti.

Bütün riskleri göz ardı ederek kara gölün kıyısına gitmişti. Bu gölü ilk gördüğünden beri merak ediyordu. Ancak hakkında soru sordukça, içine girmek konusundaki cesareti sürekli azalıyordu. Bela aramak istemiyordu. O gün açık havada ve gölün kıyısında kalbi huzura kavuşana kadar oturmuştu.

...

"Bu kadın aklını kaçırmış!" Hermione sinirle kitaplarını kapatıp ısrarla göz önüne yerleştirdiği asasını cüppesinin cebine koydu. "Bütün bunları okuyarak neyi başarabiliriz ki? Ölüm yiyenlerle karşılaştığımızda onlara karanlık sanatların geçmişini mi anlatacağız? Ve onlar da sıkıntıdan ölecek mi?"

the heir of slytherin √p. jacksonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin