𝟐

2.4K 96 23
                                    

Oyunu kazanıp adaya geldiğimizde gördüğüm manzarayla büyülendim. Mis gibi doğadaydık, cıvıl cıvıl kuş sesleri geliyordu. Burada bir sürü hayvan da vardı. Anlaşılan çok sevimli arkadaşlar edinecektim. Bu da yarışmaya katılmamın olumlu taraflarından biriydi işte. Kim bilir belki burada gece farelerle sohbet bile ederim.

Takımla adayı biraz daha gezip kadınlar barakasına eşyalarımı bıraktım. Ekipten biri röportaj vermem için beni çağırdı ve ilk gün için düşüncelerimi sordu. Kameranın önüneki kütükte otururken ne diyeceğimi pek bilemesem de içimden geldiği gibi bir şeyler söyleyip röportajı bitirdim.

Barakaya gitmek üzere ayaklanmıştım ki Yasin'in sesini duydum.

"Nisa sen de gelsene erkekler barakasında sohbet ediyoruz."

Yasin'in bana ilk günden bu kadar yakın davranması içimi ısıtmıştı. Eğlenceli biriydi, onunla adaya gelene kadar biraz sohbet etme imkanı da bulmuştum. Bu adada bir arkadaş edinmek benim için güzel olurdu, yalnız hissetmezdim en azından.

Gülümseyerek yanına gittim. Kendi kendine espriler yapıyor, söylediği şeylerin anlamını bilmediğimi fark edince de gülerek benim de gülmeme sebep oluyordu. Beni de hep böyle deliler bulurdu ya işte. Neyse...

Şakalaşarak erkekler barakasına doğru yürüdük. Barakada bütün takımı beklerken sadece bir grup erkek yarışmacı olmasına önce şaşırsam da, Yasin'in elimden tutup beni de yanına oturtmasıyla bir şey yapmaya fırsatım olmadı. Zaten ne yapacaktım ki? Otur da yeni insanlar tanı işte Nisa!

Takım ve yarışlar hakkında sohbet devam ederken bir taraftan da yarışmacılar değerlendiriliyordu söylediklerdinden anladığım kadarıyla.

"Nisa sen beni çok şaşırttın ne kadar iyi geldin öyle parkurda." Diye bir ses yükseldi aniden.

Adının Cemal Can olduğunu sonradan öğreneceğim çocuk söylemişti bunu.

Utanarak gülümsedim, istemsizce kafam sağa düşmüştü.

"Ben küçüklüğümden beri çok severim böyle aktiviteleri, oyuncaklarla oynamak kadar eğlenceli geliyor bana." Diye cevapladım bozuk Türkçem ve en sevimli olduğunu düşündüğüm ses tonumla.

Tabii bunu söylerken “aktivite” kelimesini yanlış telaffuz ettiğimi bilmiyordum. Zaten doğru söyleyebileceğimi siz de hiç düşünmemiştiniz öyle değil mi?

Ama ben nerden bileyim doğrusunu, bir defasında babamla Türkçe film izlerken duyup anlamını sormuştum şimdi de aklıma gelince kullandım işte. Hem bence aktive demesi daha kolay. Neden bozuyorlarsa beni...

Yasin bir elini omzuma atıp diğer eliyle yanağımı sıkarken sırıttı.

"Aktive değil kız aktivite o." Dedi gülerken Ardahan. O da Yasin gibi eğlenceli ve komik biriydi. Diğerlerinin aksine bana daha yakın davrandığı için onun da adını adaya gelirken araçta öğrenmiştim.

Değişik bir ses tonuyla söylemişti, hafif bir utangaçlıkla güldüm. Etrafıma baktığımda herkesin de benimle birlikte güldüğünü gördüm. Geldiğimden beri ilk defa bu kadar sıcak bir ortam oluşmuştu. Tabii bunun daha ilk günler olduğu için böyle olduğunu biliyordum...

Aniden Sude gelip “Hikmet abi coconat toplayıp kırmış sizi bekliyoruz.” dediğinde bakışlar ona döndü.

İçimde bu kıza karşı kötü bir his vardı. Oyundan itibaren adaya gelene kadar birkaç defa bana baktığını görmüştüm. Aynı şu anda baktığı gibi...

Bakışlarındaki şaşkınlıktan beni burada görmeyi beklemediği net bir şekilde belli oluyordu. Bana sanki düşmanıymışım gibi değişik bakıyordu. Oysa ben onunla oyun dışında iletişim bile kurmamıştım ki, neydi bu nefret dolu bakışların nedeni?

Onunla daha fazla göz teması kurmamak için bakışlarımı etrafta gezdirdim. Gözlerim Ogeday'a kaydığında sudenin bu hareketini fark ettiğini ve anlam veremezmiş gibi baktığını gördüm.

İstemsizce mutlu oldum, sanırım bu saçmalığı benden başka fark eden biri daha vardı.

Adada birkaç gün geçirdik hatta üç dokunulmazlığın ikisini kaybetmiştik. Bu süreçte İzlenimlerime göre çoğu kişi hakkında az çok fikir sahibi olmuştum. Bana göre ilerleyen günlerde oyunları kaybettikçe herkesin gerçek yüzü ortaya çıkacaktı.

Şimdilik Cemal ve Yasin'le aramın iyi olmasının yanında başlarda ön yargılı yaklaştığım bir diğer isim olan evrimle de anlaşabildiğimi fark ettim.

Buradaki şu ana kadar en yakın olduğum isim ise Makbule olmuştu. Onunla hepsinden daha fazla şey paylaştık, birbirimize dışarıdakı hayatlarımızdan bahsettik. Çok temiz kalpli bir insandı. Buradaki çıkarcı ve egolu insanları fark etmeye başladıkça onu daha da çok seviyordum.

Zaten çoğu hareketleri bana samimi gelmiyordu. Özellikle kızlar sanki yüzüme gülüp içten içe benden nefret ediyordu. Bu kelimeyi hiç sevmiyordum. Nefret...

Erkeklerle ise genel olarak daha iyi anlaşıyordum. Yasin, Cemal, Burak, Ardahan...

Adada yapacak başka bir şey olmadığı için oturup sürekli sohbet ederek birbirimizi daha iyi tanıdık. Hepsi bana abilik edip yanımda olmaya çalışıyorlardı.

Diğer erkekler ise daha farklıydı, onlarla da iletişim kurmama rağmen kendimi çok da yakın hissedemiyordum. Bu düşüncem bir kişi hariç herkesi kapsıyordu. Ogeday istisnaydı.

Bu birkaç gün içinde sürekli neden hoşlanmıyorsam sanki inadına yaptı. Onu çözemiyor, hareketlerini anlamlandıramıyordum.

Aşırı hırslıydı, lider ruhluydu ve sürekli kazanmak istiyordu. Bakışları sanki istediği şeyi elde edebilmek için herkesi karşısına alıp, herkesin canını yakabilecek gibiydi.

Bana karşı ne kadar ılımlı davranmaya çalışsa da diğerlerlerinin aksine kendi bildiğimi yapıp onun zıddına gittiğimde tartışmalar yaşıyorduk.

Birbirimizi tanıyıp neyden hoşlanıp hoşlanmadığımızı öğrenmemize rağmen o beni sinirlendiryordu, ben de onu. Aramızda açık bir sorun olmamasına rağmen değişik bir gerilim vardı ve bundan rahatsız oluyordum.

Konseyde gergin bir şekilde oturuyordum. En yakın arkadaşım makbule adaydı ve elenirse hem adaya ilk veda edecek isim olurdu hem de çok yalnız hissederdim. Derin bir nefes alarak makbule'nin elini tuttum. Acun Bey “makbule” dediği anda tutmakta olduğum göz yaşlarımı serbest bıraktım.

Ne yani şimdi Makbule kimseyle sorun yaşamadığı, yapılan kulislere dahil olmadığı ve çok iyi bir insan olduğu için mi elenmişti? Kız parkura bile doğru düzgün çıkamadan, daha adada bir hafta duramadan gitmek zorunda kalmıştı.

Ben artık yalnızdım. Şimdi beni de mi makbule gibi elemeye çalışacaklardı?

Tüm bunlar ağlamamı şiddetlendirirken makbuleyle sımsıkı sarılıp adaya gitmek için araca binmek zorunda kaldım.

Adaya dönerken Cemal Can bana sarılarak teselli etmeye çalıştı ama içimdeki boşluk geçmiyordu. Tabii ki makbule'nin elenmesine üzüldüm ama bu kadar üzülmemin başka bir sebebi de güzel kalpli kimsenin burada kalamayacağını fark etmem oldu.


Adaya döndüğümüzde bir süre uyumayıp yıldızları izledim, düşündüm. Aklımdan bir sürü şey geçti. Daha şimdiden ailemi özlemiştim bile. Keşke Makbule olsaydı şu an birine o kadar sarılmak isterdim ki...

Derin bir iç çekip yatmak için barakaya geçecektim ki duyduğum seslerle duraksadım.

...

𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 - 𝐨𝐠𝐧𝐢𝐬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin