Nisa
Konseyden gelmiştik. Takımın büyük kısmı çoğu zaman olduğu gibi uyumak için barakaya giderken, diğerlerine göre daha çok sohbet ettiğim ve vakit geçirdiğim insanlarla ateş başında oturmuş konsey kritiği yapıyorduk.
"Barış sizce gelir mi bu takıma?" Diye bir soru yöneltti ortaya Ardahan.
Elimdeki dal parçasıyla toprağı kazımaya devam ederken, açılan konudan rahatsız olduğumu belirtircesine sıkıntıyla ofladım.
"Gelirse çıkacak olayları düşünemiyorum." Dedi Evrim, Ogeday ve beni kast ederek.
Burada oturan hemen hemen herkesin, dillendirmeseler bile aramızdaki ilişkiyi anladıkları ya da en azından tahmin ettiklerini biliyordum.
"Umarım gelmez." Diye ekledi Yasin. "Ama gelirse de üzülmeyin iki dalga geçip sinir stres atarız en azından."
Ne harika bir teselli yöntemiydi bu böyle(!)
Oturduğumuzdan beri gergin olduğu her halinden belli olan Ogeday'a baktım. Onun da en az benim kadar gelmesini istemediğini biliyordum.
"Gelirse bu takımda öyle rahat olamaz. Asla izin vermem." Dedi tek çırpıda. Her an hatasını kollayıp, en ufak yanlışında yapabileceklerini tahmin edebiliyordum.
"Barış'ın takıma gelip oyuna çıkmak istemediğini düşünsenize. Ogeday'ın elinden hiç birimiz alamazdık." Dedi gülerek Yasin.
"Abi var ya içinden geçerim öyle bir şey olursa. Zaten ekstra odaklı oluyorum oyunlarda, en ufak hataya bile tahammülüm olmuyor."
"Niye kesin gelecekmiş gibi konuşuyorsunuz ya? Bir şeyi ne kadar tekrar ederseniz olur susun artık!" Diye çemkirdiğimde, gelmesini gerçekten istemediğim sesime çok net yansıyordu.
"Çünkü realist davranıyoruz Nisa. Sence o salağın sana ilgisi varken ve fırsat ayaklarına gelmişken bunu reyting için kullanmak istememe ihtimalleri var mı?"
Ogeday'ın söylediklerinin gerçekliği canımı yakarken, gerginliğim çok daha fazla artmıştı. Evet bu söylediklerinde haklıydı, biliyordum ama aynı zamanda ufacık bir gelmeme ihtimaline bile tutunmak istiyordum.
Yutkunmak istediğimde boğazımda oluşan yumruya takılmamaya çalışarak hızlıca ayağa kalktım.
"Ben yatmaya gidiyorum." Dedim kırgın çıkan sesimle. Arkama bile bakmadan oradan uzaklaştım.
Canım sıkıldığında ya da moralim bozuk olduğunda sıkça yüzdüğüm nehre geldim. Gecenin bir yarısı buz gibi suda hasta olacağımı bilsem bile bunu umursamadan sabaha kadar yüzmek istiyordum.
Nehre atlayıp dibe daldım, tenimle temas eden soğuk su içimi ürpertti. Kafamı sudan çıkardığımda derin bir nefes aldım. Karanlıkta görebildiğim tek şey ay ışığıydı. Uzun uzun, boş boş baktım gökyüzüne. Sonrasına beynimin içinde asla tanımlayamadığım düşünceler ve birbirine giren kelimeler...
Kafamı tekrar suya soktuğumda yine karışık düşünceler karşıladı beni. Ailemi, Prag'ı ve oradaki arkadaşlarımı çok özlemiştim. Burada da arkadaşlıklar edinmiştim fakat kimseye de tam anlamıyla güvenemiyordum içten içe. Canımı yakmalarından korkuyordum.
Kendime en yakın hissettiğim isim kesinlikle Ogeday'dı. Ona karşı olan duygularımı düşündüm, bir şeyler anlatamadığım zamanlarda bile beni anlayabildiğini biliyordum. Hatta beni ciddiye almayıp laf attığı zamanlarda aklımdan geçenleri tahmin edebildiğini de hissediyordum.
Onunla bambaşka karakterlerimiz olsa da birbirimizi tamamlayabiliyorduk. Bunun dışında ortak yönlerimiz, aynı olan bazı fikirlerimiz, uyuşan enerjimiz de birbirimize iyi gelmemizi sağlıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐬𝐚𝐥𝐯𝐚𝐭𝐨𝐫𝐞 - 𝐨𝐠𝐧𝐢𝐬
Fanfic|𝟐𝟎𝟏𝟕 𝐎𝐠𝐞𝐝𝐚𝐲 & 𝟐𝟎𝟐𝟎 𝐍𝐢𝐬𝐚| 𝓐𝓵𝓵 𝓽𝓱𝓮 𝓵𝓲𝓰𝓱𝓽𝓼 𝓪𝓻𝓮 𝓼𝓹𝓪𝓻𝓴𝓵𝓲𝓷𝓰 𝓯𝓸𝓻 𝔂𝓸𝓾 𝓲𝓽 𝓼𝓮𝓮𝓶𝓼 𝓞𝓷 𝓽𝓱𝓮 𝓭𝓸𝔀𝓷𝓽𝓸𝔀𝓷 𝓼𝓬𝓮𝓷𝓮𝓼, 𝓼𝓱𝓪𝓭𝔂 𝓫𝓵𝓾𝓮