Burnumdan aşağı akan kanlar üzerime bulaşmıştı ve başım sert toprağın üzerinde değildi. Gözlerimi açmadan bacaklarımı yerde sürttüm. Hala toprak alandaydım ve başım birinin kucağındaydı. Gözlerimi yavaşça karmaşık dünyama tekrar araladığımda şaşkın bir şekilde Freedom'u izliyordum. Elindeki bir tamponla burnumu tutuyordu. Boğuklaşan sesimle
"Ne yapıyorsun sen?" dedim ama Freedom beni yerde kucağının üzerinde sabitlemişti.
"Grace. Biraz sabit dur. En azından kanama durana kadar, tamam mı?" Daha önce sesinin hiç bu kadar yumuşak olduğunu fark etmemiştim. Tepemde oturmuş merhametli bakışlarla beni tedavi ediyordu.
"Bana ne olduğunu biliyor musun?"
"Hayır. Sadece alanın ortasında yığılırken gördüm seni. Sonra burnun kanamaya başladı ve bayıldın. "
"Kalkabilir miyim artık?"
Cevap vermeden koltuk altımdan beni tutup kaldırdı. Bacaklarımı tuhaf hissediyordum. Adım atabileceğimi düşünerek bir atak yapmıştım ama uzuvlarım benden bağımsız bir şekilde bir o yana bir bu yana sallanıyordu ve başım dönüyordu. Freedom beni yine hemen tutmuş ama bu sefer ayaklarımı yerden keserek ilerlemeye başladık.
Hiç konuşmuyordu ama her zamanki gibi bir öfke hali de yoktu. Başımı boyun boşluğuna sıkıştırıp etrafı dinlemeye başladım. Tam da o anda alandan çıkıp bilmediğim bir ormanda olduğumuzu fark etmiştim. Ağaçlar karanlıkta sallanan büyük yapraklarıyla ve uzun gövdeleriyle ürpertici görünüyordu. Gittikçe ışıklar sönükleşiyordu ve yolumuzu görmekte zorlanıyordum.
"Freedom?"
"Efendim?"
"Beni ortadan kaldırmak için bu karanlık ormana dalmadık değil mi?" Beni şaşırtan güzel bir gülümseme yüzüne yerleşmişti.
"Grace bu kadar düşünme. Tamam belki planlı biri olabilirim ama seni alt etmek için bir plana ihtiyacım yok."
Tabii." dedim biraz bozularak.
"Ne merak ediyorum biliyor musun? Benden nefret etmenin tek nedeni başka bir yerden gelmiş olmam mı? İşte bunu merak ediyorum." Yüzünde bir sıkıntı dalgası yayılmıştı.
"Nefretim kişisel değil Grace. Ben her şeyden çok kolay nefret edebilirim." Daha fazla bir şey söylemesini beklemeden ;
"İyi" demiştim. Yavaşça beni kucağından indirmişti. Önümüzde büyük bir ağaç silüeti görüyordum. Beni kolumdan tutup ağaca doğru çekmeye başladı. Tedirginlik ve korku bedenimi sarmışken önümüzdeki merdivenleri fark ettim ve kafamı yukarı kaldırıp büyük ağacın ortasındaki muhteşem ağaç evi incelemeye başladım. Aynı zamanda merdivenlerden yukarı tırmanıyordum. Evin içine girdiğimde ciğerlerime dolan çmen kokusunun yanına bir de ahşap kokusu dahil olmuştu. Freedom yavaş yavaş büyük şamdanları tutuşturmaya başlamıştı. Sessizce yerde bir yere oturup onu izledim. Sakindi ve bu güzeldi. Etraf yeterince aydınlanınca o da karşımda bir yere oturdu.
"Burası senin mi?" diye sormuştum kafasını geriye yaslarken. Mırıldanır gibi;
"Sayılır." demişti. Gözlerim duvarları pencere önündeki abajurları ve masanın üzerindeki kağıtları geziyordu.
"Sen büyük ev'de kalmıyor musun?" Hepimizin kaldığı o büyük şatoya büyük ev diyorlardı. Ben de herkese uyuyordum.
"Bazen burada kalıyorum."
"Sen mi yaptın?"
"Neden bu kadar çok soru soruyorsun?" Kötü Freedom'ı uyandırıyor olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALIVA: DEVRİM
Science FictionBiz sadece öğretileni bilen bir topluluk.... Şimdi "DEVRİM" 'i öğreteceğiz...