"Siz aklınızı kaçırmışsınız. Bu söyledikleriniz... saçma. Gerçek olamaz." Ama adam bana pişman ve kırılmış bir şekilde bakıyordu. Aklımı artık yerinde tutamıyordum. Her şey gerçek olsa bile tüm bunlar benim için çok fazlaydı. O arada midemde karışan her şey birden dışarı çıkmıştı. Ama adam hızlı davranmış ve gümüş rengi bir çöp kovasını hemen önüme tutmuştu. Saçlarımı geri itip kusmama izin verdikten sonra;
"İyi misin?" diye sordu. Kafamı hayır anlamında sallayıp koltuğun içinde biraz daha yığıldım. O arada kapı açlıdı ve içeri çikolata kız girdi. Kolumun altına girerek beni kaldırdı. Beraber dışarı çıkarken ağladığımı fark etmiştim. Başımı yanımdaki hiç tanımadığım kızın omzuna gömmüş, insanlardan kendimi ve gözyaşlarımı saklamaya çalışıyordum. Tekrar köprüden geçmiştik. Ama koridorları takip edemiyordum. Hepsi birbirine benziyordu ve çok karanlıktı. Banyo gibi bir yere girmiştik. Bulduğum küçük bir sekmene oturup başımı kaldırdım.
"Adın ne?" diye sordum. Kollarım yaramın acısından titremeye başlamıştı.
"Benim adım Irena. Sen de Allagrace." deyip sıcak bir şekilde gülümsedi. Gözlerim daha fazla yaşa boğuluyordu.
"Bana her şeyi biraz daha ayrıntılı anlatabilir misin? Siz kimsiniz." O da küçük bir sekmen çekip karşıma oturmuştu. Bana her şeyi anlatmak için çok hevesli görünüyordu.
"Aslında Maliva'dakiler bize "ASİLER" adını koydu. Çünkü onları dinlemiyoruz ve kurdukları düzeni reddediyoruz."
" Ama size rağmen nasıl bu düzeni kurabildiler." Kafasını sallayıp ben de bilmiyorum demişti sanki.
"Bundan çok uzun zaman önce çok büyük bir savaş dalgası tüm dünyayı sardı. Biyolojik silahlar birçok bölgeyi yaşanmaz hale getirdi. İnsanlar çaresizdi. Ve sonra seninde bir süre önce yaşadığın sitelere yerleşmeye başladılar. Bir şeyleri düzeltmek yerine kaçmayı tercih ettiler. Zengin olanlar için her şey her zaman iyiydi. Ama daha az zengin olanlar vardı bir de meteliksizler. Onları 3. siteye attılar. Daha az zengin olanlar ortada kaldı." Acılı bir gülümseme dudaklarına yerleşmişti.
"Ya siz?"
"Biz hiçbir şeyden haberi olmayan insanlardan bir araya geldik. Normal dünya yaşamını geri kazanmak isteyen bir avuç insanız. Burada başkanlığı babam olan Goran yapıyor. Şu odadaki fazla siyah adam." deyip küçük ve keyifli bir gülümseme atmıştı.
"Çok sıcakkanlıydı." diye mırıldandım.
"Öyledir. İstersen buradaki düzeni sana banyodan sonra yemekte anlatırım. Nasıl olur?" Fazla panik atak bir şekilde onunla ayaklanmıştım.
"Ben.. geri dönebilecek miyim?" Yüzü biraz gölgelenmiş ve üzülmüş gibi kaşlarını çatmıştı.
"Grace seni burada zorla tutmuyoruz. Sadece sana hep öğrenmek istediğin gerçekleri anlatacağım ve o zaman e yapmak istediğine sen karar vereceksin. Ama bilmelisin ki oradaki hiçkimseye gübvenemezsin. Ayrıca her aldığın nefeste dikkatli olmalısın. Maliva hiçbir zaman çok merak eden insanları uzun süre hayatta tutmadı." Kulaklarımda sözleri belki de banyo ortamında olduğumuz için birkaç kez yankılanmıştı.
"Kapının önündeyim. Bir şey olursa seslen. Herhangi bir şey. Tamam mı?" Kafamı salladım ve banyodan çıkışına izledim. Gözlerim yine kendini bırakmıştı. Merdivenleri çıkarak yüksekliğe oturtulmuş küvetin içine girdim ve suyun dolmasını izledim. Bir girdap gibi daireler çizerek dolmaya başladı ve sonra küçük girdap suyun derinliklerinde kayboldu. Ama sanki daha da güçlenmişti.Tıpkı içimdeki girdap gibi..
Kıyafetlerimi çıkarıp suyun içerisine kendimi bıraktım. Girdiğiniz anda kulaklarınızda kapıları açılan o sesler vadisine girmiştim. Dünyada yapması en güzel şeylerden biri; suyun içinde ağladığınızda gözlerinizin şişmemesi ve yüzünüzün tuzlu yaşlarla ıslanmasını hissetmemenizdi. Ve ben de bağıra çağıra ağlıyordum. Her şeyin bana ihanet etmasine, herkesin yalan söylemesine, ve bu zamana kadar aslında var oluşumu kanıtlayamayaşıma kızarak ağladım. Sanki yeniden doğmuştum ve o ilk anları yaşıyordum. Akciğerlere dolan havayla göğüsünüzün ortasınna çöken ateşin verdiği ızdıraplı aynı zamanda umut dolu çığlıklarla ağlıyordum. Nefesim bir yerden sonra tükenmişti ve sudan kendimi dışarı atmak zorunda kalmıştım.
Bulanık ve biraz kızıl suyun içinden çıkıp durulandım. Irena'nın bana bıraktığı kıyafetleri giymeden önce yaramı tekrar kontrol edip sarmıştık. Saçlarımı ıslaklığını bir havluda bıraktıktan sonra tarayıp banyodan çıkabilmiştik. Yine Irena'nın omzunun hizasında yürüyor ve bakışlardan saklanıyordum ama işe yaramıyordu.Etraf kalabalıklaşmıştı. Ve her geçen beni delici bakışlarla süzüyordu. Sanki uzaydan dünyaya düşen yaratıktım!
"Sakin ol. Sen özel kız durumunda olduğun için seni dikizliyorlar. Bir şey yapacaklarından değil." Irena'ya dönüp kendimden emin ifadesine baktım.
"Sen özelsin değil mi? Çekiniyorlar gibi."
"Ben biraz aksi bir insanım diyelim. Burada iki tip insan var. Karakteri baskın olan ele başları bir de onların peşinden sürüklenen köpekçikler. Benim farkımsa; ben o psikopat elebaşlarından biriyim ama hiç köpeğim yok." Hafifçe tebessüm edip onu takip etmeye devam etmiştim. Her geçen saniye gördüklerimle içimde hayranlık uyanıyordu. Burası çok içten, karanlık, biraz mistik ve bana çok tanıdık gelen bir yerdi. Hastalıklı ve bunalmış hissetmek yerine bunca karaşıklığa rağmen huzurlu ve rahatlamış hissediyordum. Sonunda üstü açık ve büyük bir garaj kapısını andıran alana gelmiştik.
Başımı yukarı kaldırıp daha önce güzelliğine şahit olmadığım yıldızlara bakarken sendelemiştim. Garajın içinden geçip büyük salona gelmiştik. Bu büyük alanı aydınlatan tek şey bir metre aralıklarla duvarlara asılmış meşalelerdi. Kahverengi ağaçtan yapılmış masalar düzenli olarak yerleştirilmişti. Ve her yerede uğultularla yayılmış insanlar yemeklerini yerken birden hepsi aynı anda bana dönmüştü. Yerin dibine girip sonsuza kadar kaybolmak istediğim anlardan biri daha!
Irena tavrını hiç bozmadan ilerlemiş sanki ona özelmiş gibi köşedeki bir masaya beni de kolumdan nazilçe çekerek oturtmuştu. Birkaç dakika sonra önümüze yemek gelmişti. Ama bakışları hala üzerimde hissediyordum ve milim ırganamıyordum. Sonunda Irena oturduğu yerden yüksek sesle;
"Birazdan kafasını çevirmeyen herkes yumruğumun tadına bakacak!" demişti. Ve bir otoriteye bu kadar hayran kalabilirdim. Çünkü hepsi birden başını çevirmiş ve konuşmaya devam etmişlerdi. Sadece biri bana hala bakmaya devam ediyor ve belki de bir öfke nöbeti geçiriyordu.
Ben de ona bakmış ve ne istediğini anlamaya çalışmıştım. Bu büyük ihtimalle bir hataydı ama yine de bakmaya devam ediyordum. Bugün bana çarpan kişi olduğunu anlamam gözlerindeki nefret dolu ifade artmasıyla gerçekleşmişti. Sessizce;
"Şu çocuk... benden bütün hücreleriyle -nefret ediyor gibi." Irena alaylı bir gülümsemeyle;"Freedom'ın kişisel probleri var. Ona takılma."
"Elebaşlarından biri de o mu?"
"Evet. Bak sana bir şey söylerse ya da bir hareket bana hemen söyle. Tamam mı?" Sonunda bakışlarımı çekincesi olmayan tehditkar gözlerden çekerek ona dönüp gülümsemiştim. O arada burada kalmanın ne kadar mantıklı bir karar olabileceğini düşünüyordum. Peki, başka bir şansım var mıydı?
"Ben susadım."
"Biraz ileride sağda büfe var. Oradan alabilirsin." Ama kalkmak istediğimden pek emin değildim. Yine de bir korkak gibi görünmemek için ayağa kalktım ve sakin adımlarla büfeye ilerledim. Sanki her an biri üzerime saldıracakmış gibi hissediyorum. Ama bunu nedeni buradaki insanlar son dönemde yaşadığım tüm garipliklerdi.Tam suyu almıştım ki korktuğum şey başıma gelmişti.
Sarışın bir kız eğilmiş ve sırıtıyordu.
"Hoşgeldin!" Sanırım tüm belalar yeni başlıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/27885899-288-k648319.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALIVA: DEVRİM
Science FictionBiz sadece öğretileni bilen bir topluluk.... Şimdi "DEVRİM" 'i öğreteceğiz...