"Anne.." demiştim tereddütle. Tam seçemiyordum ama öyle olmasını umuyordum.
"Grace." Annemin sesini duyunca rahatlamıştım ve kollarımı açıp ona sarıldım. İnsanın en çok annesine ihtiyacı oluyordu. En zor anında ya da en korumasız. Kokusunu içime çekip öylece bekledim. Sadece bekleyebiliyordum. Zamanın tenimden ve hayatımdan umarsızca geçip gitmesini izliyor ve bekliyordum. Belki bunun sonunda erken ölerek tarihe geçen 2. sitedeki kız olacaktım (ki büyük ihtimalle bu olacaktı) ya da bir mucize olacak ve ben bambaşka bir hayatın kapısını aralayacaktım. Ama her iki durumda da yapmam gereken şeyler vardı.
Annem çok garip bir şekilde nerede olduğumu sormadı. Sadece kolumdaki dövmemi fark etmişti ve bunu okula giderken saklamam gerektiği konusunda beni bilgilendirmişti. 3. siteye gittiğimi biliyordu ve hiçbir şey sormuyordu ya da hesap vermemi beklemiyordu. Sanırım her zaman böyleydi. Herkes her şeyi biliyor ama kimse bildiğini belli etmiyordu. Sadece biliyorlardı işte. Ben de bildiklerimi saklamıyordum. Saklayamıyordum. Buradaki herkesin aksine olanların üstünü kapatmak yerine gerçeklerin ortaya çıkmasını ve adaletin yerini bulmasını istiyordum.
O gece uyuyamadım ve kullanmak için bir türlü neden bulamadığım geçen sene babamın bana aldığı laboratuvar malzemelerini çıkarmaya başladım. Hiçbirine dokunulmamıştı ve şimdi o yaprağı test etmem için tüm bunlara ihtiyacım vardı. İçimden babama şükran duyarken bir araba motorunun hırıltısıyla irkildim. Gecenin bu saatinde sokakta bir hareketlenme vardı. Hem de çok yakınımızdaydı. Eski dünyadaki gibi evlerimiz olsaydı penceremden olup biteni rahatlıkla seyredebilirdim ama şu an göstermelik duran pencerem açılma işlevinde bile bulunmuyordu.
Odamdan çıkıp asansöre bindim ve salona çıktım. Annem ve babam çoktan kalkmış olanları dehşet dolu bir ifadeyle izliyorlardı. Elizabeth'in çığlığını duyunca ben de irkilmiştim. Bu karşı komuşumuzun kızıydı. Pencerenin kenarında kendime bir yer bulabildiğimde Bayan Harrison ile Bay Harrison'ı yaka paça evden çıkaran siyah zırhlı askerleri görmüştüm. Onları sözde varlıklarından sonra ilk defa gerçek anlamda görüyordum. Ve gayet kaba davranışları beni ürkütüyordu. Bay Harrison zorluk çıkarınca bir asker ona elektrikli bir sopayla vurmuştu. Ve hangi teknolojiyle çalıştığından emin olamadığım bir aletle bay Harrison kendini havada bulmuştu. Arabalarının arkasındaki kafes şeklindeki kutuya yaka paça koyuldular ve daha sonra askerlerden birinin hareketiyle demir kafesin her yeri mavi bir ışık kapladı ve içeridekiler artık etkisiz haldeydi. Mavi ışığın elektrik olduğunu anladığımda kapımız sertçe gümledi.
Korkudan tutulduğum halde babamın peşinden kapıya doğru gelmiştim. Karşımızda iki tane dev adam duruyordu. İçlerinden daha iri kıyım olan adam konuşmaya başladı.
"Bay Newton. İyi geceler."
"Neler oluyor?" Babam kendinden emin bir şekilde konuşunca biraz rahatlamıştım.
"Karşınızda oturan Harrison ailesine sitedeki yasalara aykırı davranışlarda bulunmasından dolayı tutuklama işlemi yapıldı."
"Nasıl bir yanlış davranış?"
"3. siteyle iletişim halinde olduklarını öğrendik." Boğazımda düğüm düğüm halkalar sanki gittikçe sıkılaşarak beni boğmaya başlamıştı.
"Nereden biliyorsunuz? Gözünüzle gördünüz mü?" Annem bu cesaretime bakakalmıştı ama sonra hemen toparlandı. Sarışın asker bana gülümseyerek döndü. Ama sanki kafamı koparmak ister gibi bir ifadesi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALIVA: DEVRİM
Science FictionBiz sadece öğretileni bilen bir topluluk.... Şimdi "DEVRİM" 'i öğreteceğiz...