"Ve her şeye rağmen bazen şuna inanıyorum; Eğer mutluluktan ölünüyorsa, bu benim başıma gelmeli..."
-Franz Kafka -
Bu benim oyunumdu. Benim savaşım ve benim yok oluşum... Bedenim kristal parçaları gibi dağılıyor ve toz bulutu gibi havada süzülüyordu. Mekanımı kaybediyordum ve zamanımı... Gözlerimi açtığımda enstütünün boş bir koridorunda, duvarın dibinde yaslanmış, can çekişiyordum. Omzumdan kan bir fıskiyenin suyu fışkırttığı gibi akıp gidiyor ve kurşunun boşluğu gittikçe büyüyordu. Boş koridorda acıyla bağırdım. Duvara sürtünerek ilerlemeye çalışıyor ve herhangi biriyle karşılaşmayı umuyordum. Beyaz fayansta kan izlerim beni takip ediyordu. Nasıl her yer bu kadar sessiz ve boş olabilirdi? Beyaz florasan lambalar yanıp sönerken köşeden içeri girdim. Karşımda büyük Anma odası vardı. Duvara sırtımı yaslayıp nefes almaya çalıştım. Tam bağırmak için güç topluyordum ki koridorun diğer ucunban bir kız koşarak bana doğru geldi. Ama bana yardım edebilecek gibi değildi. Nefes nefese kalmıştı. Saçları bozulmuş ve bluzu yırtılmıştı. Mona olduğunu biraz daha yaklaşınca fark etmiştim. Önümden sanki ben yokmuşum gibi geçip büyük odaya daldı. Sonra derin bir çığlık koptu. Bu Mona'ydı. Ve çığlık buhar gibi kulaklarımda yankılanıyordu. İçimden ona seslenmek geliyordu ama benim yerime başka biri adını bağırmıştı. Artık gözlerimi zar zor açık tutabildiğim için kim olduğunu kıyafetlerinden anlayabilmiştim.
Ella büyük odanın karşında duruyordu. Arkası bana dönüktü ve bekliyordu. Sanki benim, duvarın dibinde ölmek üzere olduğumu biliyordu ama tereddüt ediyordu. Sonra büyük odaya koştu ve büyük bir çığlık daha boşluklarımda yok oldu.
************************************************************************************************************
Nefes nefese uyandım. Her şey çok gerçekti. Hepsini yaşamıştım ve uyanmama rağmen aynı şeyleri hissediyordum. Göğsümdeki derin sancı inlememe neden olmuştu. Boğazımda büyük bir ateş dalgası yayılıyordu ve yatakta can çekişiyordum. Etrafımı hemen incelemeye başlamıştım. Tüm eşyalar ahşap ve kahverengi tonlarındaydı. Duvarlar kirli bir beyazla boyalıydı ve sarı loş bir ışık içeriyi aydınlatıyordu. Burası enstütü müydü? Kesinlikle olamazdı. Herhangi bir alet tepemde vızıldamıyordu ve dezanfektan kokusu yerine odada toprak ve çimen kokuyordu. Kendimi zorlayarak yataktan doğrulmuştum. Ciğerlerim içime çektiğim havayı reddediyordu. Öksürüklere boğulurken kapı açılıp kapandı. Başımı kaldırıp baktığımda hiç tanımadığım bir çift göz dikkatle beni izliyordu.
"İyi misin?" Sanki tehlikeliymişim gibi bir ayağını öne atmış ve savunma pozisyonu almıştı. Açık çikolata rengindeki teni, dalgalı uzun saçları ve yeşil gözleri daha önce karşılaşmadığım bir modeldi. Örtü üzerimden düşünce çıplak olduğumu fark ettim ve hemen üzerimi kapattım.
"Sakin ol. Güvendesin."
"Neredeyim ben?" Hala nefes nefeseydim.
"Güvendesin Grace."
"BANA VAHŞİ BİR HAYVANMIŞIM GİBİ TALİMAT VERME! Nefes alamı-" ama nefesim cümlem bitmeden tükenmişti. Çikolata kız bana birkaç adımda ulaşmış ve nereden çıkardığını anlayamadığım havayı ağzıma takmıştı. Enstütünün hiç bilmediğim bir yerine beni taşımış olmamlılardı. Belki de suçlu durumundaydım ve burası hapishanenin reviriydi. Nefesimi kontrol altına almaya çalışırken ilerideki sandalyenin üzerinde siyah kıyafetleri ve başlığı gördüm. Birden tüm kabuslarım gözümde canlanmıştı. Bunlar siyah adamın kıyafetleriydi!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MALIVA: DEVRİM
Ciencia FicciónBiz sadece öğretileni bilen bir topluluk.... Şimdi "DEVRİM" 'i öğreteceğiz...