14

5.1K 281 37
                                    

"Azem ile görüşmek istiyorum" dememle karşımdaki koltukta, elini yanağına yaslayarak kitap okuyan adamın kaşları kalkmıştı.

Artık yetmişti, kaç gündür, haftadır ya da aydır burada olduğumu bilmeden geçirdiğim zamanlar bana dar gelmeye başlamıştı. Her gün aynı şeyleri tekrar edip, yatağa yatmaktan gittikçe tükenmiştim ve buna dur demenin zamanı gelmiş hatta geçiyordu bile.

Kaşları kalkan adam, kafasını hafifçe kaldırarak gözlerime baktı ve yüzüne yakışan gözlüğünü kaldırarak çıkardı. Parmakları nazikçe tuttuğu gözlüğü kenara koyaraken ona cesaretli olduğunu düşündüğüm bakışlar atıyordum.

"Anlamadım" dedikten sonra kitabını da kapatıp kenara koyarak, ellerini birbirine kenetledi. Zümrüt gözleri bedenimi delip geçmek ister gibi bakarken yutkunup, haftalardır planladığım konuşmayı sunmak için derin bir nefes aldım.

"Kaç haftadır burada seninleyim?" Dediğimde kenetlenmiş parmaklarını çözerek elini dudağının kenarına atıp kaşıdı ve düşünüyormuş gibi bir tavır takındı. Kısa bir süre sonra ise dolgun dudaklarını aralama zahmetinde bulunarak cevap vermişti.

"Bu evde iki yandan fazla oldu" demesiyle aklıma takılan ve beni bunaltan her şeyi sıralamaya başladım art arda.

"Kafayı yiyeceğim, hangi aydayız, ayın kaçı, bugün günlerden ne hiçbirini bilmiyorum. Doğru düzgün hiçbir teknolojik alete erişimim yok, dünyada neler oluyor haberim yok, benim sevdiğim türden okuyacak bir tane kitap yok, evin içinde kiminle konuşmaya çalışsam vebalı gibi benden kaçıyorlar, aylardır bir iki kelime konuşmuşumdur o da seninle olan peki, evet ve tamamdan ibaret olan konuşmalar" hızlı hızlı konuşmaktan dolayı yorularak derin bir nefes alıp devam ettim. "İki dakika fazla konuştum diye yoruldum şu halime bak. Delireceğim Evran, şu küçücük duvarların arasında delireceğim gerçekten. Tek yaptığım uyumak ya da senin bana böcekmişim gibi bakışını izlemek, yeter artık! Ya beni öldür ya da bana biraz yaşam alanı ver!" Diyerek cümlemi bitirip, uzun süredir konuşmamanın verdiği boğaz ağrısıyla birlikte yatağa oturdum.

Elimi ağrıyan boğazıma sararken karşı taraftan herhangi bir yaşam belirtisi beklemiyordum açıkçası. Sadece biraz içimi dökmüş olmanın rahatlamasını yaşamak istemiştim.

"Yoruldum, çok yoruldum. Neden buradayım bilmiyorum, o şerefsiz piçin yüzünden mi? Arkadaşım dediğim adam sizden mal çaldı diye neden cezasını bana kestiniz?" Dedikten sonra bir damla yaş gözümden akarak yere damlamıştı.

"Ulan ben eskiden bir kere göz yaşı dökmezdim, yıkılmazdım, hiçbir zorluktan şikayet etmezdim, hep güçlü dururdum etrafımızdakiler korkardı benden" burnumu çekip elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim."Şimdi ise kendimi o kadar aciz hissediyordum ki tüm benliğimden iliklerime kadar nefret ediyorum" diyerek yüzümü tavana çevirdim.

Ağladığında hep yukarı bak derdi annem, o zaman ağlaman kesilir ve güçlü durabilirsin.

"Ölmene izin vermeyeceğim" dediğinde dişlerimi sıkıp gözlerimi zümrüt yeşillerle buluşturdum. O yeşil gözlerde gördüğüm titreşimlerle ne kadar kendisini gizlemek istese de onun da bana karşı birtakım duygular hissettiğini anlamıştım. Bunu düşünmemek aptallık olurdu zaten. Aylardır birlikteydik, birlikte yiyor birlikte içiyor, aynı yatakta yatıyorduk ki ondan öncesinde bana gösterdiği şefkatli tavırları annem bile bana göstermemişti. Sorun bu değildi sorun neden bir anda benden uzaklaştığı idi.

"Neden bana böyle davranıyorsun? Daha iki gün önce her şeyi atlatacağız diye beni sarıp sarmalayan sen değilmişsin gibi" dememle gözlerini kaçırıp duvara baktı ve yutkundu. Asla bu kadar duygu belirtisi göstermeyen adamdan gördüğüm tavırlar bir an afallamama neden olsa da kendimi kaptırıp ona acımaya izin vermeden devam ettim.

"Benim için tuvalet ışığı bile değiştiren adama ne oldu?" Dememle gözlerini kapatarak cevapladı. "Öyle olması gerekiyor"

"Vay be! Öyle olması gerekiyormuş. İlginç. En azından neden burada olduğumu söyle! Neden bu iğrenç tutsak hayatını yaşadığımı anlat bana!" Dediğimde kafasını iki yana sallayıp, sağ tarafına eğerek gözlerimin en derinine baktı. Az önceki titreşimlerin yerini, eskiden olduğu gibi alaycı parıltılar alırken sinir katsayımın arttığını hissetmeye başlamıştım.

"Ne oldu? Yoksa sana fazla iyi mi davrandım da kendini bir şey sandın? Ya da Stockholm sendromuna mı yakalandın?" Diyerek yarım ağız gülümsediğinde ayağa kalkarak bir anda yakasına sarılmıştım. Gözlerimiz birbirine kenetlenirken sinirli bir boğa misali soluyarak dişlerimi sıktım.

"Senin neyine aşık olacağım lan ben!?" Dememle dudaklarında alaycı bir gülüş belirmişti.

Bir anda diz kapaklarımın iç tarafına elini atıp kendine çekti ve üzerine düşmeme neden oldu. Anın şoku ile tepki veremezken eli bacaklarımdan tüy gibi hafif bir biçimde sürtünerek kalçalarıma geldi ve hafifçe sıkıp bıraktı. Bu esnada gözlerini bir kere bile gözlerimden ayırmamış ve tepkilerimi dikkatlice izlemeye koyulmuştu. Bense şu an kalkıp gitmem gerekirken kendimi ona doğru yaklaştırırken bulmuştum.

Yakasındaki elimi sıklaştırıp biraz daha kendime çektim ve sıkılmış dişlerimle birlikte meydan okurcasına yüzüne bakmayı sürdürdüm. Yeşil gözlerinde gördüğüm arzu dolu bakışlar, titreyen dudaklardan süzülen ılık nefes, altımda hissettiğim uzuv her bir zerresi bedenimi ona daha fazla çekerken gözlerimi pes edercesine kapattım.

"Bir teklifim var" diyen adamla gözlerimi aralamadan devam etmesini bekledim. Fakat beklediğimin aksine bir cevap gelmeden önce dudaklarıma sıcacık dudaklarını sürtmüş ve kalçalarımdan tutarak beni biraz daha kendine çekmişti.

Dudaklarımız hala birbirini okşarken, ılık nefesini üfleyerek konuşmasına devam etti.

"Benimle seks yap"

"Benimle seks yap"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
ZÜMRÜT / GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin