30

2.8K 159 52
                                    

*Geçmiş zaman*

"Bora!" Koşarak yanıma gelen çocuğa bakıp, gülümsememi durdurmaya çalışarak oturmasını bekledim.

"Bak sana ne getirdim!" Diyerek hevesle avcunu açan çocuğun parmakları arasından duran çiçeklere bakıp gülümsemiştim.

"Geçen götürdüğün yerden topladım, ölüyorlardı" dudaklarını büzerek avcunu bana doğru uzatıp elime almamı bekledi.

Çiçeklerden hiçbir şey anlamasam da özenle topladığı için dikkatlice iki parmağının arasına aldım ve beyaz çiçeği inceledim.

"Anneme sordum, ismi Kardelenmiş, kışın açarmış bunlar ve güneşe aşıkmış biliyor musun?" Dediğinde kaşlarımı şaşkınlıkla kaldırmıştım. Sessizce beklerken o konuşmaya devam etti. "Sırf onu görebilmek için öleceğini bile bile karların arasından çıkarmış"

Duyduklarımla yüzümde küçük bir gülümseme oluşurken, elimdeki çiçeği incelemeye başladım. Bembeyaz, boynu bükük çiçek, benim ellerimde Feray'ın elinde durduğu kadar güzel durmuyor olsa da, o kadar narindi ki gözümü alamamıştım.

"Aklıma sen geldin" duyduklarımla bakışlarımı çiçekten çekip, kahverengi gözlerine diktim. "Sen de baban sana kızmasına rağmen benim yanıma geliyorsun" dedikten sonra kızaran yanaklarını montunun yakasına gizlemiş ve elindeki çiçeğe dikmişti gözlerini.

"Yani sen bana aşık değilsin ama" durdu ve devamını getirmedi. Bense onun bu kadar tatlı duruşuna hayranlıkla bakıyordum.

Fazla konuşmazdım, daha doğrusu konuşamazdım. Şu ana kadar Feray hariç hiç arkadaşım olmamıştı, babamsa fikirlerime değer vermediği için dinlemezdi beni. Sadece annemle konuşurdum uzun uzun. Bu yüzden Feray ile nasıl diyalog kuracağımı pek bilemiyordum.

"Ben de seni çok seviyorum" biraz daha yanına sokulmuş ve gözlerimi kısarak yanaklarını izlemek istemiştim. "Çok değerlisin benim için" dememle kendisini montuna daha da gömmüş olsa da gülümsemesini görebiliyordum.

"Ben de seni seviyorum" diyerek beklemediğim bir anda kollarını belime sarmış ve yüzünü göğsüme gömmüştü. Küçücük kolları bedenimi sararken hissettiğim sıcaklıkla yutkunup, hızlı hızlı atan kalbimi durdurmaya çalışarak ben de sıkıca sarıldım.

O zaman anlamıştım onu bir daha hiç bırakmak istemediğimi.

*Günümüz*

"Ne demek kaçtı?" Diyerek elini alnına koyup, çatlayan başını ovmaya başladı Evran.

"Dün gece bizi duymuş, beni öldürmeniz o kadar kolay değil diyerek başıma silah dayadı sevgilin" duraksadı ve derin bir iç çekerek devam etti telefondaki adam. "Ona öyle bir şey olmadığını söylesem de bana inanmadı ve çekti gitti" dedikten sonra nefesinin boğazında tıklandığını hissetmişti.

Elini kravatına atarak çekiştirip ve bir iki düğmesini daha açtı. Nefes alamıyordu, ruhu daralıyordu, ölecek gibi hissediyordu.

"Evran!" Diye bağıran sesle yüzünü buruşturup, sandalyeyi geriye itti ve hırsla yerinden kalktı.

"Ve sen karşılık veremedin değil mi? Durduramadın onu! Gitme demedin!"

Bağırdığında, o da sinirlenmiş olacak ki hırsla konuşmasına devam etti.

"Ne bekliyordun? Alnıma silah dayanmışken ne yapmamı bekliyordun? Gözü dönmüştü lan çocuğun ki haksız değil. Düşünsene sevdiğin adamın seni öldüreceğini öğreniyorsun!"

"Ona zarar vermem" diye fısıltı şeklinde konuştuğunda karşıdan bir gülme sesi geldi. "Dün gece daha erken kursaydın bu cümleyi eğer şu an evde olurdu. Yarısına kadar dinleyip geçmiş odaya, sonra da kurmuş kafasında" demesiyle yutkunup daha fazla katlanamadan telefonu kapattı yeşil gözlü adam.

Hemen sonra ise herkese haber salmıştı Feray'ın bulunması için. İçindeki korku ve sinir patlaması ile yumruk yaptığı elini duvara art arda vursa da, eklem yerleri kaynayıp, paramparça olsa da soğumuyordu içi.

En sonunda ne yapacağını bilemez bir biçimde sırtını duvara dayayarak yere doğru kaydı.

Nereye giderdi? Ne yapardı şimdi? Hava soğuktu, ya üşüseydi? Ya birileri zarar verseydi ona?

Başı daha fazla ağrımaya devam ederken, elini yüzüne atıp, dün gece sevgilisinin nasıl ağladığını düşündü. Hiç aklına gelmemişti onları duyabileceği. Yataktan kalkmadan o kadar güzel uyuyordu ki, gerçekten kabus gördüğünü sanmıştı.

Elini masasındaki sigaraya uzatıp, kendine çekti ve dudaklarının arasına bir dal sıkıştırdı. Çakmağı da yüreği gibi yanarken, yıllardır bir damla gözyaşı dökmeyen adamın sol gözünden bir damla, izin almadan yere doğru süzüldü.

Titreyen elleriyle yaktığı sigara kırmızıya boyanırken, gözlerinden yaşlar dökülüyordu sessizce.

Ne yapacaktı şimdi Feray'sız?

*Dün gece Feray odasına gittikten sonra*

"Git yatağına" diyen Evran ile Araz sinirle oflamıştı.

Başta sinirle odasına gitmek için ilerlese de gönlü elvermemiş ve tekrar bedenini Evran'a doğru çevirmişti. Daha sakin ve yapıcı bir biçimde, yanındaki koltuğa oturup, abisinin bacağına koydu elini.

"Abi" dediğinde Evran'ın kızarmış gözleri Araz'ı buldu. Araz gördüğü bakışlardaki yıkılmışlık ve acı ile dudaklarını birbirine bastırdı. Belli ki sandığı gibi abisi Feray'ı önemsemiyor değildi.

"Ben onun saçının teline zarar veremem Araz" derken ilk defa abisini bu kadar duygusal görmüştü Araz. Elleri titreyen adam yüzünü sertçe sıvazladı ve bir elini çenesine koyup, diğerini yumruk yaptı. "Ona zarar vermem, vermeyeceğim. Başkasının da zarar vermesine izin vermeyeceğim" dedikten sonra dudaklarını birbirine bastırıp doğruca karşıya baktı.

İçi yanıyordu, sevdiği adamın babasının, annesini öldürdüğünü öğrendiği andan beri içi yanıyordu.

"Tamam abi, başka bir çözüm buluruz, merak etme. Hadi şimdi yatağa geçelim sonra sakin kafayla değerlendiririz durumu" diyerek abisinin omzunu sıvazladı Araz. Hemen sonra onu düşünceleriyle baş başa bırakmak isteyerek ayağa kalkmış ve sessizce odayı terk etmişti.

Evran ise çaresizlik içinde olacakları bilmeden, yerinden kalkmıştı usulca.

Evran ise çaresizlik içinde olacakları bilmeden, yerinden kalkmıştı usulca

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kısa bir bölüm oldu ama Evran'ın düşüncelerini biraz görün istedim ^•^

ZÜMRÜT / GAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin