Kemiklerimin sızlaması ile birlikte inleye inleye gözlerimi araladım. Başta nerede olduğumu anlayamadığım için şişmiş gözlerimi çevremde gezdirmiştim usulca.
Geçen gün ya da günler beni saatlerce dövdükleri yerden farklı bir yerde olduğumu anlamam uzun sürmemişti. İlk gördüğüm şey zemin olmuştu ve orada dünkü korkunç kanlar yoktu, ayrıca mavi ışık yerine kırmızı bir ışık gelmişti. Hemen karşımda siyah perdelerin kapatmış olduğu büyük bir pencere vardı. İşin en ilginç yanı ise yumuşak bir yatakta yatıyor olmamdı ve odada sadece bu yatak vardı.
Evet doğru duydunuz yumuşak bir yatak, hem de odadaki tek yatak olan yatak.
Ağrıyan başıma sol elimi koymak için kaldırdığımda onun bir kelepçe ile yatağın yanına bağlanmış olduğunu görmüştüm.
Ulan nerdeydik biz Amerikan korku filmlerinde mi?
Diğer elimi de kontrol etmek için dikkatlice kaldırdığımda onun serbest, ama bir bezle sıkıca sarılmış olduğunu görmüştüm.
Acaba bana acıdıkları için tedavi mi etmişlerdi? Diye düşünürken kendi cevabıma kahkaha atmıştım. Koskoca mafyaların bana acıması tabiki komikti ya da ben sinir krizinin eşiğindeydim.
Sargılı elimi başıma koyup, bir süre kırmızı ışığın aydınlattığı tavanı izledim. Galiba bu mafyanın değişik fantazileri vardı. Mesela kırmızı ışığın altında delicesine birilerine işkence etmek ilginç olabilirdi.
Ulan Feray senin aklına gelen düşüncelere, ettiğin arkadaşlıklara, olmayan iradene itina ile sokayım. Tuğrul piçi kendimden sonra da sana sokayım diye şu anda en son düşünülecek şeyleri düşünürken tahta kapının açılmasıyla birlikte bunlara son vermiş ve titrememi durduramadan yerimde doğrulmuştum.
Kapıdan giren asil bedenin yeşil gözleri beni etkisi altına aldığında, derince yutkunup geriye çekildim. Üzerinde havaların sıcak olmasına rağmen siyah bir takım elbise vardı. Kırmızı ışıkta bile belli olan takım elbisesine uyumlu gri bir saat ve beyaz gömleğinin üzerine siyah kravat takmıştı. Onu uzun uzun izlerken aklıma geçen gün ona baktığım için tekme yediğim gelince korkuyla gözlerimi zemine indirdim.
"Günaydın uykucu güzel" diyen ses tüylerimi diken diken yaparken, korkuyla yerime sinip kafamı sallamıştım. Şimdi cevap verirsem ne hakla konuşursun diyerek kızabilirdi, cevap vermezsem de bana neden cevap vermedin diye kızabilirdi. En iyisi köpek gibi başımı sallamaktı.
"Köpecik korkmuş mu?" Diye gelip elini saçlarımda gezdirdiğimde saçlarımın da temizlenmiş olduğunu fark etmiştim.
Oha beni ellemiş miydi bunlar şimdi?
"Nasıl hissediyorsun?" Diye sorunca şaşkınlıkla yüzüne bakmıştım.
Yemyeşil gözlerinde titreşen kurnaz parıltı ile beni süzerken dudaklarına her zamanki alaycı gülümsemesi vardı. Onun bu ben her zaman sakinim tavırları iki günde sinirlerimi hopatmıştı bile.
Saçımdaki elini, serbest elimle ittirdikten sonra biraz gerileyip sinirle konuşmaya başladım.
"Ne demek nasıl hissediyorum? Ulan Allah bilir kaç gündür eşek sudan gelinceye kadar dövdünüz. Bir lokma yiyecek, bir yudum su vermediniz, hadi tamam bunları geçtim en azından beni dinleseniz yeterdi ya. İnanın bana!" dedikten sonra sinirli gözlerimi hala aynı bakışlarla beni izleyen adama diktim ve devam ettim.
"Yemin ederim benim haberim yok, ne malı ne boku hiçbir bir şey bilmiyorum. Parkta her öğrencinin yaptığı gibi içki içerken apar topar aldınız ağzıma sıçtınız ve nasıl mıyım? Bok gibiyim bok!" Dedikten sonra iki elimi de yüzüme atmaya çalışınca kelepçe takılmış ve acıyla inlemiştim.
"Hayır bir de bunu bağlayıp beni yıkamışsınız, üstüne bir de kırmızı ışıklı odaya atmışsınız. Hem mafya hem de fantazileri olan bir sapık mısınız acaba?" Diyerek omzunu duvara yaslayıp beni keyifle dinleyen adama dönmüştüm tekrar.
Ben kızgın boğalar gibi sinirle solurken o sakin sakin yüzümü izliyordu. Konuşmanın bittiğini anladığı zaman yavaşça yerinde doğruldu ve tam önümde olacak şekilde bana doğru adımladı.
Durduğu anda kafasını doksan derece olacak şekilde kaldırmış bir köpek yavrusu gibi bakarken o bana üstten üstten bakıp ceplerine yerleştirmiş olduğu elini çıkardı ve bana doğru uzattı.
Kemikleri belli olan büyük eli, yara ve nasırlarını hissedecek kadar sert bir şekilde çenemi sarıp biraz daha ona doğru yaklaşmamı sağladı. Zaten fazlasıyla yaralı olan çenem sızlayınca inleyip bir gözümü kısmak zorunda kalmıştım.
"Çocuk" dedikten sonra diğer elini dudaklarıma koyup, çenemdeki eliyle ağzımı araladı.
Hayır Feray azmaman gerekiyor, şu an azmaman gerekiyor!
"Çok fazla konuşmaya devam edersen" duraksadı ve elini ağzımın içine sokarak dilimi işaret ve orta parmağının arasına alıp "Bu dilini koparırım" dediğinde tüm azgınlığım götüme kaçmıştı.
Ağzımda hissettiğim parmaklar dudaklarımdan salyalarımın akmasına neden olsa da o bunu umarsamıyor gibi gözlerimin içine içine bakıyordu.
"Anlaştık mı köpecik?" Dediğinde tutuşmuş olduğum için hemen kafamı sallamıştım. O ise elini hemen çekmek yerine dilimi bırakıp bu sefer iki parmağını boğazıma kadar ilerletmişti.
Siktir yine azmıştım. Acilen çüküme sahip çıkmayı öğrenmem gerekiyordu.
"Şimdi susup beni dinliyorsun" dediğinde kafamı sallayınca parmakları boğazımdan biraz daha kaymış ve yutkunmama neden olmuştu.
"Aferin köpeğime" dedikten sonra iki elini birden çekip, beni yalnız bırakmıştı.
Galiba salaktım, yoksa beni kaçıran adamın tehdit etmesi vücudumu hareketlendiremezdi. Gerçi çok nazik yaklaşıyordu, onun rahatlığı da olabilirdi.
"Şimdi beni iyi dinliyorsun" dediğinde yine hemen kafamı sallamıştım. "Senin suçsuz olduğunu anladık, daha doğrusu senin Tuğrul olmadığını anladık" demesiyle hevesle kafamı sallamış ve özgür günlerimi nasıl da tertemiz bir insan olarak geçireceğimi düşünmeye başlamıştım.
"Ama sanma ki seni bırakacağım"
Duyduğum cümlelerle iki saniyelik mutluluğu bile bana çok gören hayata küfür etmiştim.
"Tuğrul ile yakın arkadaş olduğunu, hatta ev arkadaşı olduğunu öğrendim ve bu yüzden benim için çalışacaksın" demesiyle kaşlarımı kaldırıp anlamadığımı belirttim. Ağzımı açıp konuşmaya korkuyordum.
"Şimdilik bu kadarını bilsen yeter, sana devamını yüzündeki izler geçince açıklayacağım, o zamana kadar uslu uslu otur burada" dedikten sonra çocuk gibi yanaşmış ve başımı patpatlamıştı.
Hemen sonra da sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi arkasını dönüp, çıktı.
Tuğrul sıçtın bebeğim.
Şimdi bebekler bir iki kelam etmek istiyorum aklıma takılan şeyler için. Arkadaşlar şimdi bizim mafyamız şu anda Feray'a aşık değil ayrıca felaket acımasız bir mafya o yüzden attığı dayaklar ya da tehditleri çok normal hatta az bile, Feray ise bu durumlara alışık bir insan olduğu için korksa da işin dalgasında biraz. Önceki bölümlerde de bahsettiğim gibi zaten kavgaya, içkiye falan düşmüş biri olduğu için bu durum ona o kadar korkunç gelmiyor zaten geçmişe döneceğiz bir ara. Şimdi bir kesim niye böyle yapıyor, çok sert falan derse diye açıklamak istedim. Lütfen beni yormayın öpüyorum sizi.
Neyse açıklamam bu kadardı sizi seviyorum, kocaman kocaman öpüyorum. Görüşürüz ballarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZÜMRÜT / GAY
Romanceİki erkeğin aşkını konu alır. *Kan, vahşet, cinsellik kısacası +18 her şeyi içerir. 02.07.2022