Hiç şoktan kilitlendiğiniz oldu mu?
Hani bir şeye o kadar çok şaşırıyorsunuz ki, tepki vermeye haliniz olmuyor. Öyle kalakalıyorsunuz.
Benim oldu, tam da şimdi.
Biri elimi tutup beni perdenin diğer tarafına çektiğinde, kesinlikle onu nasıl durduracağım; hatta ve hatta neler olduğuna dair en ufak bir fikrim yoktu.
Elimi kim tutuyor, şu an neredeyim, bu insanlar neden bana bakıyor ve müzik neden durdu?
Bunlar için hiçbir cevabım yok.
"Ben Kral JoonGi'nin tek oğlu, Prens Hyunjin. Bu güzel daveti verme sebebim hayatımı birleştireceğim kişiyi seçmekti, bunu hepiniz biliyorsunuz. Herkese, hepinize, şehrimizin tüm güzel hanımlarına geldiği için teşekkür ediyorum." yarım yamalak alkış sesleri ve belirsiz fısıltılar duydum ve bir anda her şey netleşti.
Ben Lee Felix, bu akşam aşık olduğum prensin evleneceği kızı seçeceği bir davete; bir kız kılığında girmiştim.
Yanımda elimi tutup insanlara duyuru yapan kişi; az önce şarkı boyunca dans edip, adımın Lee Fairy, cinsiyetimin kız olduğunu ve beni sağır ve dilsiz sanan Prens Hyunjin'den başkası değildi.
"Sizlere müstakbel eşim ve yeni prensesimizi takdim ediyorum, Lee Fa-"
🫅🏼
"Uyandı mı?"
"Hâlâ uyuyor prensim."
Seslerini duyuyordum.
"Elbisesini neden çıkartmadınız? O korse onu nefessiz bırakıyordur kesin."
"Efendim denedik ama vücudu kaskatı kesilmiş. Omzunu bile açamadık." derin bir nefes verdiğini duydum.
Ah evet, beni kesinlikle fazla zorladınız.
"Tamam, çıkabilirsiniz."
Yanımda hissettiğim kıpırdanmalarla kalp atışlarımı kontrol etmeye çalıştım. Şu an hızlanmalarının hiç zamanı değildi.
Ve tabii ki de gerçekten bayılmamıştım.
Sadece o an bayılmak, bağırmaktan daha mantıklı gelmişti. Haklıydım ki, hâlâ hayattaydım.
"Perim benim. Ne oldu sana birden böyle?" Omzuma dökülen saçlarımda hissettim dokunuşlarını, yanıma uzanmıştı anladığım kadarıyla.
"Çok mu üstüne gittim acaba bir anda? Ne bileyim baloda olunca sende benimle evlenmek istiyorsundur diye düşündüm ve beklemek istemedim. Ah tabii ki sana biraz zaman vermeliydim değil mi? Bunu aramızda tartışmalıydık."
Onu anlamadığımı bilmesine rağmen konuşması tatlıydı. Söyleyeceklerini prova ediyordu belki de.
"Kim ne derse desin. Seninle evleneceğim, yani tabii sende istersen. İstersin değil mi? Hadi ama kim bir prensle evlenmek istemez ki? Ama sen benimle ben olduğum için evlen tamam mı? Yani tabii diğeri daha ağır basacaktır ama anladın sen beni. Ah tanrım ne diyorum ben?!"
Pekala, bir prens için çenesi düşüktü ve fazla saçmalıyordu ama dediğim gibi tatlıydı.
Onu daha fazla kötü hissettirmemek için gözlerimi açtım ve elbette derhal burdan gitmek için.
"Fairy? Uyanıyor musun?"
Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp onun olduğunu düşündüğüm lüks oda da gezdirdim. En sonunda onunkilerle birleştiğinde bu görüntüyü ne kadar sevsemde gitmem gerektiğini biliyordum.
"Prensim benim gitmem gerekiyor."
"Ne demek gitmen gerekiyor?"
"Gitmem gerek." battaniyeyi üstümden atıp direkt ayağa kalktım.
"Fairy hayır!" yatağa geri oturtulduğumda bana üzgün gözlerle bakan ifadesini görmemle nutkum tutuldu. Gerçekten bunun olmasını istemiyordum ki.
"Efendim bakın, gerçekten bunun olmasını istemezdim ama gitmek zorundayım. Burada kalamam."
"Neden?!"
Bir anda bağırmasıyla yakınımdaki bedenden geri çekildim.
"Fairy anlamıyorum. Bu davet zaten bunun için yapıldı. Bunun olmasını istemiyorsan neden geldin?"
"Bunun olma olasılığı o kadar düşüktü ki. Beni isteyeceğinizi düşünmemiştim. Lütfen efendim gitmem gerekiyor, burada kalmam ölümüm olacak." artık gerildiğimden son derece agresif gözüküyordum ama bunu umursamadım ciddiyetimi kavramalıydı.
"Ne demek ölümün olacak?" sanırım ciddiyeti fazla kavramış olmalı ki, çatılı kaşlarıyla ayaklanıp üzerime yürüdü.
Pekala burdan kıvırmam gerekiyordu.
"Ölüm mü? O nereden çıktı ben dedim k-"
"Hayır çevirmeye çalışma. Ben gayet net anladım. Ölümüm olacak, dedin. Neden?" git gide yaklaşırken bende geriye adımlıyordum. Gerçekten kapana kısılmış gibiydim.
"Cevap ver! Bu bir emirdir!"
Başımı iki yana salladım. Verecek bir cevabım yoktu.
"Sen ne hakla prensinden bir şey saklamaya kalkarsın? NE HAKLA EMRİME KARŞI GELİRSİN?"
yere çöktüm. Ayaklarına kapanırken tek dileğim beni bu saraydan kovmasıydı."Fairy, yapma. Ayaklarıma kapanma, sadece bana cevap ver! Burada kalman neden ölmen demek? Ne yapacaksın veyahut kimsin de öleceksin?" ellerine saçlarımda hissettim. Yapacağı şeyi anlayarak sesimin çıkmaması için dudaklarımı ısırdım.
Saçlarımdan çekilerek kaldırıldığımda o da boynunu eğmiş benimle aynı hizada tutuyordu. Gözleri tüm geceden çok daha farklı bakıyordu.
"Neden söylemiyorsun? Cevap vermemen de senin ölümün olacak Fairy. Bunu biliyorsun değil mi?"
Gözlerim dehşetle büyüdü. Hiçbir şey söylemezsem beni sadece atacağını düşünmüştüm ama beni öldürmezdi değil mi? Ne olduğunu bilmeden öldürmezdi?
"Demek istediğimi anlıyor musun? Her şekilde öleceksin madem, dürüst şekilde öl o zaman. Hem belki sana en acılı ölümü vereceğime bir diğerini veririm. Bunu istersin değil mi?"
Sustum. Sadece sustum ve sessizce ağladım. Söyleyecek bir şeyim yoktu. Eğer gerçeği söylersem yaşama ihtimalim var mıydı ki? Bence asıl o zaman ölürdüm. Sapık, sapkın olarak bilinirdim. Her türlü sonumun ölüm olması bana düşüncelerimde engeller yaratıyordu.
"Anlatmayacaksın öyle mi? Tamam. Muhafızlar!"
Anında içeri giren iki muhafız ile kafamı sertçe itmiş ve yere kapaklanmamı sağlamıştı. Kolumun iki tarafını sıkıca tutan muhafızlarla ağlamam hızlanmıştı ve kafamı koparcasına sallamaya başlamıştım.
"Kral baloyu durdurmadı değil mi?" yatağa ilerleyip bıraktığı tacını tekrar gür saçlarının arasına yerleştirdi.
"Hayır prensim."
"Güzel." bana gözünün ucuyla baktıktan sonra kapıdan çıkmadan önce son kez konuştu.
"Zindana atın. Onunla sonra ilgileneceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aware | hyunlix
FanfictionHoşlandığım prensin balosuna kadın kılığında girmek yapabileceğim en delice şeydi. 080922 -minific -soft? Aware; Japonca'da kısa ve geçici ancak olağanüstü güzellikte bir an anlamına gelir. Hyunlix fanart cr Twitter - alexstayart