merhaba baba,

1.9K 225 22
                                    

Saçlarımı kesmiştik.

Kaldığımız yerden çıkmadan önce onun getirdiği kıyafetleri giymiş ve uzun sarı saçlarımı kulak hizamda kesmiştim. Onları kesmek beni üzse de, ben onları keserden prens beni neşelendirmek için elinden geleni yapmıştı.

Yine o küçük kayıktaydık. İstikametimiz krallıktı ve ben gergindim. Elbette kralın karşısına resmen çıkma fikri beni asıl geren şey olsa da, bunun yanına üzerimizdeki hayvan kanı ve kokusu eklendiğinde kalkan midem bana pek yardımcı olmuyordu.

Evet doğru okudunuz.

Hayvan kanı.

Üzerimizde.

Öldüğünde sarıldığımız 'ikizim' ve 'prensin aşık olduğu kız' senaryosuna uygun olması adına ormanda gördüğümüz bir yılanı öldürmüş, kanını da kıyafetlerimiz ve yüzümüze sürmüştük. Sonra da sanki su da temizlemeye çalışmış gibi yaparak fazlasını atmış ama yine de biraz izini bırakmıştık.

Ve bu midemin bulanmasına yetmişti.

"Geldik."

Karaya iyice yanaşarak aldığımız yere bıraktı kayığı. Derin nefes alarak ayağımı karaya attım. Arkamdan da o inmişti.

"Sakinleş." diyerek fısıldadı eli belime tutunurken. Onu yavaşça başımla onayladığımda derin nefes alarak kolumdan tutup kenara doğru çekti. Bir kayanın arkasına saklamıştı bizi.

"Sevgilim. Gergin olmanı anlıyorum, buna elbette ki hakkın var ama şu an oraya gitmeli ve bu sorunu çözüp derin bir nefes almalıyız. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Anladığını biliyorum." onu başımla onayladım. Derin nefesler alıp veriyordum ve yüzümün iki tarafını kavrayan ellerine tutunmuş haldeydim.

"Korkuyorum."

"Biliyorum." diyerek yanaklarımı sevdi. Yaklaşıp büyük ve sesli bir öpücük verdi bana. Bununla kapanan gözlerim yavaşça aralandı bittiğinde.

"Korktuğunu biliyorum ama buna gerek yok. Her şey güzel gidecek. Plan işleyecek, sadece bana güven. Tamam mı? Bana güvenebilirsin, öyle değil mi?" başımla onayladım.

Ona güvenebilirdim.

Ona güveniyordum.

Saklandığımız yerden çıktık. O bir adım önümde tüm ihtişamıyla yürürken hemen gerisinde onu takip ediyordum. Sabah geçtiğimiz o geçitlerden geçiyorduk yine, kalbimin çarpıntıları duvarlarda sekiyor ve tüm sarayı etkisi altına alıyormuş gibi hissediyordum.

Geçitlerden çıktık. Bu sefer farklı taraflardan geçtiğimiz için zindanın içine değil, dış tarafına çıkmıştık. Çıktığımız gibi zindan kapısında bekleyen askerde yerinde zıplamış, karşısındaki kişiyi gördüğü gibi toparlanarak eğilmişti.

"Prensim. Burada olduğunuzu bilmiyordum tepkimi mazur görün." özrünü dileyip başını kaldırdığında sorgulayan bakışlarının kısa süre üzerimde gezindiğini hissettim.

"Kralımız nerede?"

"Yemek salonunda olmalı efendim. Ben buraya inerken akşam yemeği için masa hazırlanıyordu."

Bir şey demeden onu başıyla onaylamış. Omzuna iki kez vurup üst katlara çıkacağımız merdivenlere yöneldi. Onu arkasından takip etmeye devam ettim. Kafasını resmen çevirip bakmasada yan gözle bana baktığını fark ediyordum. Bu yüzümde engel olamadığım bir tebessüme sebep oldu.

Sabırla çıktığımız sayısız basamağın sonunda yemek salonunun kapısının önündeydik. Askerler kapıyı yavaşça açtığında derin bir nefes aldım. İşte kral oradaydı.

Bacaklarım titriyordu. Düşmemek için çaba sarf ederek adımladım içeriye. Kafam eğikti ama yine de bakmaya çalışıyordum alttan alttan. Gördüğüm tek şey çatık kaşları ve anlamsız ifadesiydi.

"Hyunjin, neler oluyor?"

Bu sorunun, alt kattaki tutsak kızın tıpatıp aynı görüntüdeki erkeği görmesinden kaynaklı olduğunu biliyordum. Yutkunarak başımı kaldırdım. Yüzümü görmesinden korkmadığımı kanıtlamaktı amacım.

"Merhaba baba. Sana anlatmam gerekenler var."

aware | hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin