18' Beni Suçlama, Senin Sanatın Beni Çıldırttı

970 104 115
                                    














Elimde biriktirdiğim kitapları diğer elime geçirirken eş zamanlı olarak cebimden evin anahtarını çıkarmış ve kapının anahtar yuvasına sokup döndermiştim. Kapı aralandığı vakit ayağımla ittirerek içeri attım bedenimi. Hızlı bir soluk verdim dışarıya, henüz kahvaltı dahi etmemişken yollara düşmek beni biraz yormuştu.

Kapıyı ardımdan yavaşça örttüm, saat daha erkendi ve bir kapı sesiyle evdekileri ayağa kaldırmak istemezdim. Ayaklanmaları ve bir karmaşayı ortaya çıkarmaları için daha iyi sebepleri olmuştu nasıl olsa, böyle ufak bir nedene ihtiyaçları yoktu.

Kendi kendime kıkırdadım. İçine düştüğümüz kaotik durum artık izahı olmayan bir hale evrildiğinden sinirimi bozması kaçınılmaz oluyordu, bazı düşüncelerimi de böyle gülerek geçiştiriyordum. Akıl sağlığımı şimdilik korumamın tek yolu maalesef ki buradan geçiyordu, kafayı kıracağım kısıma birkaç sahne daha vardı. Gelecek zamanın işe yaramaz uçurumlarında deli rolünü de üstlenecektim belki de ancak şimdi aklımı kendime yoldaş bellemeliydim.

Mart ayında olmamız dolayısıyla, hala soğuk olan havadan nasibimi almamak için giydiğim ceketimi çıkararak kapının yanındaki vestiyere astım. Kitaplarımı tekrar kucaklayarak biraz nefeslenmek adına evin salonuna doğru ilerledim, ufak bir rest vermenin kimseye bir zararı olmazdı.

Salonun kapısından geçtiğimde koltukta oturarak kafasını geriye yaslamış ve tavanı izleyen Kim Taehyung görüş açıma girmişti. Kaşlarımı şaşkınlıkla yukarı kaldırdığımda, o da kafasını doğrultarak benimle göz göze gelmişti. Gözlerinin beyazını seçmek zordu, kırmızıya boyanmıştı.

"Merak ettim," dedi yavaşça. "Nereye gittiğini. Uyuyamadım."

Elimdeki kitapları işaret etmek istercesine hafifçe yukarı doğru kaldırmış ve sonrasında da kendimi attığım kanepede yanıma onları özenle koymuştum. "Giderken ses çıkarmamaya çalışmıştım aslında, benim yüzümden mi uyandınız?"

"Sayılır." dedi gözlerini üzerimden çekmeden. "Yokluğunu hissettim."

"Oh," dedim çekinmeden konuşmasına karşılık. Hareketleri ve konuşma tarzında bir tuhaflık seziyordum. Donuk davranıyordu. "Anladım."

"Anladıysan Jungkook," dedi ve gözünü kırpmadan devam etti. "Lütfen bir daha yapma. Yanımdan ayrılma."

Kaşlarım hafifçe çatıldı. Bu sabah diğerlerinden farklı olduğunu düşünerek yanılmamıştım, yaklaşık beş dakikadır garipsiyordum tavırlarını ve şimdi rica etse de emir veren sesi bunu kanıtlar nitelikteydi. Bana karşı her zaman ekstra hassas olan Kim Taehyung'u bilirdim ben, bu emrivakisine bu yüzden anlam verememiştim.

"Ayrılmam." dediğimdeyse hedefine dikilmiş gibi bakan gözleri bir saniye olsun odağını değiştirmeden üzerimden ayrılmıyordu. "Kim Taehyung ne isterse o."

Üzerine gitmemeyi tercih ettim çünkü benim tanıdığım Kim Taehyung birkaç dakika içerisinde içindekileri saklayamayarak dökecekti. Doğrudan benimle alakalı bir konu olduğuna bir kanıt gösteremesem de bir şekilde öyle olduğunu hissediyordum, bu nedenle bu konudaki sıkıntısını benimle paylaşmak için gecikmeyecekti.

Onu tanımanın bana getirileri bu kadarla sınırlı değildi tabi fakat bir sonraki adımını atacağı yerde olmak, bana güven veriyor ve onun baktığı yere yerleşmek için fırsat sunuyordu.

Bakışları anlamını kaybetmemişti. "Uyuyabilir miyim?" diye sordu. Bitkin görüntüsüyle alakalı olup olmadığını anlamak amacıyla hızlıca bedenini süzdüm. Görünürde açık vereceği bir durum yoktu.

Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar  , taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin