6' Gizlerin Ardındaki Karanlık Yüzler

1.3K 141 110
                                    

Alexander Orlowski - Polish Insurgents in the Forrest at Night (1820)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Alexander Orlowski - Polish Insurgents in the Forrest at Night (1820)

Kendini kendi ateşinde yakmak istemelisin; ilk önce kül olmadan nasıl yenilenmeyi isteyebilirsin?
-Böyle Buyurdu Zerdüşt, Friedrich Nietzsche.






Bazen düşüncelerimin yoğunlaşmasından dolayı ince bir sızının beynime yayılmasıyla acı çekiyordum. Zihnimdeki dişliler çok büyük gürültü eşliğinde devasa bir kargaşaya evriliyor, çıkan kargaşadan fikirlerim de nasibini alıyor ve kapana kısılıyordum. Eğer bir şey doğruyorsam, bıçak hala elimdeyken havada kalıyor ve bir türlü yaptığım işe devam edemiyordum. Duraksıyordum. Ne ile ilgileniyorsam ilgileneyim, eğer zihnimin çorak meydanlarında bir savaş mücadelesi varsa duraksıyor ve o zaman diliminde takılı kalıyordum. Ortamda kimin olduğu önemsizdi, ki bu kasten yaptığım bir afallama durumu da değildi; ansızın beliren gölgeler bütün kontrolü ele geçiriyor ve beni varlığından habersiz olduğum topraklarıma sürüklüyordu. Bu durumda bana düşen sadece ağacın dalından koparak yere düşen öksüz yaprak gibi rüzgarın götürdüğü yere savrulmaktı, karşı gelmek işten bile değildi. Kendi özümün, zihnimin bana göstermek istediği gövde gösterisine engel olamıyordum. Kendime karşı düşman ve güçsüzdüm.

Önceden hep kendimle uğraşır, elimde avucumda ne kadar silah varsa hepsini kendimi yargılamak için kullanır ve başkalarının safsatalarının düşüncelerime ilişmesine izin vermezdim. Bu yüzden herkes soğuk ve saf olduğumu söyler, onlardan uzak kalmamı utangaç olmama bağlarlardı. Halbuki ben zihnime aldığım kelimelere harfi harfine dikkat eder ve kendi elemelerimden geçirirdim, hal böyleyken hiçbir gereksiz görüşün hafızamı doldurmasını gerekli görmüyordum. Çemberime aldıklarımın dışındaki insanların kaleme girmesine katiyen müsaade etmez, eğer onun hakkındaki görüşlerim çok sağlamsa üzerinde düşünmeye kendimi iterek içeri alınması için kapıları açardım. Fazla korumacı ve takıntılıydım belki de, ama böyle olmaktan dibine kadar memnundum.

Fakat bütün kendimce kurduğum tabularım, çiğnenmesine bir kereliğine de olsa müsamaha göstermediğim kurallarımdan yalnızca biri için taviz vermiş ve benim isteğim dışında gelişen bu olağanüstü giriş çıkışlar dolayısıyla bendeki hakimiyeti yitirdiğimi hissetmiştim.

Ve bütün bunlara sebebiyet veren kim diye sorduğumda ise yüzlerce ok sadece bir ismi hedefine sığdırıyordu; Kim Taehyung.

O istedi diye etrafımda dolanmasına asla tahammül edemediğim iki insanla işbirliği yapmak zorunda bırakılmış, bu da yetmezmiş gibi hiç tanımadığım insanlar karşısında onları eleyecek kadar güçlü maddeler bulmamı rica etmişti. Bu kadarı benim için fazla ve çok fazlaydı. Kendimi türlü entrikalarla çevrelenen bir oyunun ortasına atılmış halde buluyordum, her defasında etrafımda gözü kan bürümüş insanları görmek beni de zora sokuyordu. Bu olay karşısında zorlanmamın sebebiyse açığa çıktığım takdirde onlardan daha beter olabileceğim gerçeğiydi. Bize karşı oynayabileceği hiçbir kozdan korkmuyordum, öte yandan kibre bulanmış yumruklarını bize savurmalarında da bir sorun yoktu. Asıl sorun benim de onlara karşılık vermem ve yıllardır tekdüze ilerleyen sürtüşmeyi çok başka bir boyuta taşıyarak daha büyük bir tartışma yaratmaktı. Onları yenmek bana tarif edemediğim büyüklükteki bir zevk duygusunu fısıldasa da, düşmanım diye nitelendirdiğim insanlara benzemek ölesiye çekiniyordum. Onların hilebaz hareketleri bana uymazdı, daha centilmen kavgaların adamıydım.

Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar  , taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin