Öhm, merhabalar dostlarım...
Bu cümleyi yazarken tam olarak saat 01.23 ve neresinden başlayacağımı kestiremediğim Fırçalar için son konuşmayla karşınızdayım.
Bundan yaklaşık beş yıl kadar önce, ben lise ikideyken şu an görüşmediğim ancak o zamanlar çok yakın olduğum arkadaşımla öğlen arası muhabbet ederken, 'Orhan Pamuk kitap karakterlerine özgü bir sergi açmış, çok havalı değil mi?' demiş ve birkaç gün sonrasında 'Ulan ben bunu taekook'a uyarlayabilirim.' aydınlanmasıyla kollarımı sıvamıştım. Evet, mesele onunla hiç de alakası olmayan bir noktadan çıktı ortaya. Taehyung ve Jungkook'un evreninin böyle gelişeceğini ben bile tahmin edemiyordum.
İlk bölümü yazdım, birkaç gün sonra içime sinmedi ve komple bölümü silerek yeniden yazdım. O da şu anki hikayenin ilk bölümünü oluşturdu. Sonrasında da 36 bölüm kurduk üzerine, hep beraber. Bakmayın rasyonel konuşmaya çalıştığıma, fena duygusalım bunu yazarken.
Yazmaya başladığım zamanlar terasım vardı, her sabah güneşin doğuşunu yakından seyrederdim ve o zamanlar yazdıklarımın hissiyatını şimdilerde alamıyorum. Normaldir, insan bir girdiği dereye aynı şekilde bir daha giremiyor ancak şimdi benim için ilk adım olan bu kurguyu sonlandıracak olmak... Evet, duygusal olduğumu söylemiştim.
Bu süreçte çok fazla şey oldu; 17 yaşımda koca bir buhrana kapıldım ve 18'imin sonlarına doğru kendimi ipten aldım, liseyi bitirdim, artık bir mühendis olma yolundayım ve çocukken hayalini kurduğum o tumturaklı hayaller şimdilerde gerçekleşmek için sırasını bekliyor.
Karakterlerin gelişimini ince ince işledim, kurgunun her detayıyla gerçek anlamda saatlerce ilgilendim ve bazı bölümleri nasıl yazdığımı çok net bir şekilde hatırlıyorum. Bütün hislerimle beraber parmak uçlarımda sanki, şimdi arkasından el sallıyor gibi hissetmek veda ettiğim algısını pekiştiriyor ve bilirsiniz, otogarlarda da benzerlerini yaşıyoruz.
Taehyung'un Jungkook'a yazdığı mektupları hatırlıyorsunuzdur ( 23. bölümde), o bölümdeki mektupları yazmak beni çok etkilemişti çünkü 20. yaşımı dolduruyorum şu günlerde, yazdığım aşkın gerçekliğini sorguladığım ve hayatımın hiçbir döneminde denk gelmediğim hislerin ne denli vurucu olduğunu anladığım en net zamanlardı. Final bölümde Jungkook'un annesinin cümlesi benim iç sesimin kulağımdan gitmeyen yankısından ibaret, yazarken farklı karakterler oluşturmak bizim için daha ilgi çekici olsa da bazı detayları bile isteye kendimden yazıya geçirmek yazmak, düşüncelerimi kusmak hakkında en sevdiğim ayrıntı oldu.
21. bölümde yarışa katıldıkları sahneleri Starboy dinleyerek ve evimiz taşınma arifesindeyken her bulduğum boşlukta birkaç kelime yazdığım ve yazarken manyak eğlendiğim bir bölümdü. 24. bölümde Mark'ın en büyük duygunun aşk olduğunu mu sanıyorsun diyerek Taehyung'a olan sadakatinin elinden tutulmuş olmasıyla alakalı olduğunu anlatması, yine kendi hayatımda yüce gördüğüm bir iki duygunun karakterime yansımış olmasından kaynaklanıyordu. 33. bölümde Taehyung ve Jiyong arasındaki davanın öyle yok yere çıkmadığını da Jiyong tarafından görmemiz beni o karakterim adına iyi hissettirmişti. Sergi bölümünde Jiyong'un bütün gardını indirerek Taehyung'u kabullenmesi ise ecce homo dedirtmişti; insan işte, yazsan da değişmiyor çünkü bizim o kadar büyük kinlerimiz yok bu dünya için.
Gerçeğe tam olarak uyumlu olmasa da, bu hikaye adına en çok dikkat ettiğim noktalardan bir tanesi hiç kimsenin muhakkak kötü ya da iyi olmadığıyla ilgiliydi. Jiyong'un onca çizgi dışı hareketinin ardında yine bir sebep oluşu ve Taehyung'un Jungkook ile beraber karşılık verirken aynı şekilde çirkinleşmesi beni hikaye hakkında tatmin eden gerçeklerden biri olmuştur. İkisinin de insan olmaya yatkın olduğunu ve baktığımız tarafta olduğundan dolayı Taehyung ile Jungkook'u ilahlaştırmaya gerek olmadığını görmüş olduk.
Sahiden, bu hikayeyi yazdığım için çok mutluyum. Tanrı kompleksimi yazdığım insanlarımla doyurduğum için, buna şahit olduğunuz için ve bölümlerin arasına uzunca aralıklar girmesine rağmen hevesli bir şekilde akışı takip ettiğiniz için, benim yaşama mücadelemde yazdıklarımla bana eşlik ettiğiniz için hiç olmadığım kadar mutluyum.
Bu köşelerde yazmaktan keyif alan biri olduğumu keşfetmek beni 16 yaşımda büyüttü, yazarak kaçabildiğim o koridoru uzatmak beni bugün daha rahat nefes alan biri yapıyor.
Size bakın ben size ceplerimde ne getirdiğim deme fırsatı elde ettiğim için, kafamın içinde dönüp duran hayatlardan birine hep birlikte şahit olma anı yakaladığım için kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü biliyorum ki, öyleyim.
Zihnimin yeni bir dünyaya açılan kıyısında bana el salladığınız için teşekkürler.
Fırçalar evrenini yalnızca ekstra bir sosyal medya bölümü dışında raflara kaldırıyoruz, gitmiyorum ancak vedamın sebebini anlıyorsunuz. Evlatlarım. Ara sıra okumak için geri geleceğim ancak bundan sonra hikayenizi yazacak parmaklar bana ait olmayacak. Aynen, annecik gidiyor.
Bu finalle yazımıyla daha yakından ilgileneceğim yeni bir kurgum bulunuyor. Küçük bir info vermem gerekirse, Japonya'da oyunculuk yapan Park Jimin ve Min Yoongi'nin hayatı ve onların arkasındaki gerçekleri işlediğim bir hikaye olacak. Bir küçük ipucu daha, taraflardan biri Japonya'nın ileri gelen mafyalarından biri ve hayır, hikayenin çözülmesi gereken asıl düğümü bu değil.
Beni bilirsiniz, entrika yazmak konusunda kendimi frenleyemiyorum.
Kendinize iyi bakmayı unutmayın, elimden geldiğince yazmaya ve anlatmaya devam edeceğim, siz de hayatın tadına varmak için yaşam duvarlarına tırnaklarınızı geçirerek savaşmayı bırakmayın. Dünyaya gelmek saldırıya uğramaksa da biz de öyle üç beş darbeye devrilecek değiliz, ben bize inanıyorum.
Panom ve oradan ulaşacağınız hesaplarım her zaman açık, herhangi bir anda herhangi bir nedenle uğramanız beni mutlu eder.
En nihayetinde, ben ve insanlarım, unutulmamak adına kağıt üzerinde dans ediyoruz.
Fırçalar için son kez,
Hoşça kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar , taekook
FanficJeon Jungkook sergilere kaçak girmeyi kendine meslek edinmiş bir görsel sanatlar öğrencisiydi, ta ki son girdiği serginin sahibi olan Kim Taehyung onu yakalayana kadar.