Kathe Kollwitz - Help Russia (1921)
"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."
-Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece.
Henüz 7 yaşlarımdayken, daha küçücük bir çocukken babam benimle koca bir adammışım gibi ilgilenmişti. Eksik ve birbirine giren cümlelerimi sabırla dinler ve her defasında bana mantıklı cevaplar verirdi.
Gözlerime yabancı gelen bütün durumları ona büyük bir hevesle sorduğumda, sanki karşısında yetişkin biri duruyormuşçasına muhabbet ederdi. Kuşlar neden var diye sorardım, bana verdiği cevap ise o zamanlar kafamı bir hayli karıştırırdı. Elimde yakaladığım solucanlarla dizinin dibine koştuğumda, benimle beraber incelerdi. Solucan yiyebilir miyim demiştim bir keresinde, avucumun içinde oldukça etli duruyordu ve ben de, annemin yaptığı yemeklere benzediğini düşünerek onu ağzıma götürmek istemiştim. Çocuk aklı işte, bedenimde her gördüğümü yemenin arzusunu taşıyordum. Fakat babam verdiği yanıtla yine benim minik aklımı bulandırmıştı, "Evrende her şeyin belli bir amacı vardır aslanım, sen senin hakkın olmayana göz koyarsan elindekinden de olursun." diyerek başımı şefkatle okşamış ve yine neyden bahsettiğini anlamamamı sağlamıştı. Şu an o eski günleri tekrar hatırladığımda, kalbimin derinliklerinde bir minnet duygusu filizleniyordu. Bugün olduğum kişinin mimarı babamdı, ikimizi de yakından tanıyan kimse bunu inkar edemezdi. Düşüncelerimi dikkate almış olması, kendime duyduğum saygıyı beraberinde getirmiş ve dayanıklı bir hale bürünmüştüm. İnsanlara bakış açımı genişletmiş ve ufkumu uçsuz bucaksız okyanuslar boyunca sürüklemişti.
Hissettiğim ne duygu varsa hepsinin temelini babam atmış, yere bastığım her adımda kulağımın arkasındaki öğütleriyle o ufacık korkumu da bedenimden söküp almıştı. Çaresizlik hissiyle nadiren karşılaşırdım, babamın altın lafları arasında yer alan bir diğer yıldızlı maddeyse, her olay karşısında umutlu kalmayı başarmaktı. En dibe düştüğümü sandığım anlarda, zihnimin içinde sesi yankılanır ve yeniden ayağa dikilmemi sağlayan yegane etmen olurdu. Balçıklı bir bataklık misali içine düşüp çırpındığım onlarca hatıraya sahiptim, ancak birinde dahi hareket etmeyi kesip pes etmemiştim. Karakterim böyle evrilmişti ve bu benim daha az çalkantılı bir hayat yaşamama neden oluyordu.
Lakin üzülerek söylüyorum ki, tam da şimdi ortasında bulunduğum zaman diliminde gelen yenilgiyi öylece kabul edecek kıvama gelmiştim.
Ayağımın birini yere vurarak, bundan önceki on dakika boyunca yaptığım gibi yeniden ofladım. İnsanların ayak dahi basmadığı ağaçların arasında kaybolmuştum. Kafamı ne tarafa çevirsem gözümü dolduran yeşillik artık sinirimi bozmaya başlamış, olduğum yere çöküp saçlarımı çekiştirerek ağlamama çok az kalmıştı. Hangi yöne gidersem gideyim beni sonu belli olmayan bir orman karşılıyordu, etrafta kuş sesleri ve ayağımın altında ezilen yaprakların hışırtısı duyuluyordu. Normal bir günde bu atmosfer tam benlik olabilirdi ancak şuan öfkeden kızarmış kulaklarımla hiç de buna uygun durmuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar , taekook
ФанфикJeon Jungkook sergilere kaçak girmeyi kendine meslek edinmiş bir görsel sanatlar öğrencisiydi, ta ki son girdiği serginin sahibi olan Kim Taehyung onu yakalayana kadar.