Henry Fuseli - The Apothesis of Penelope Boothby (1794)
Öpmüştüm seni öldürmeden önce. Öyle olacak yine- öldürüyorum kendimi, can vermek için öpüşünde.
-William Shakespeare, Othello.
Ayaklarımı önümde sehpaya uzatarak daha rahat bir pozisyon aldığımda, gözlerim Jackson'ın yüzündeki morlukları tarıyordu. Üçlü koltuğa sere serpe yayılmış ve ayaklarını kenarlarına koyarak ellerini karnında birleştirmişti. Bir ölüden farksızdı ve bunun yüzündeki yaralar sebebiyle olduğuna adım kadar emindim. Saçları her zamankinden daha bakımsızdı, her gün görmeye alışkın olduğumuz o yavşak hareketleri yerini koskoca bir ruhsuzluğa bırakmıştı. Bu hale gelmesine ne sebep olmuştu bilmiyordum, kaldı ki soru sormam için ağzımı açmama dahi izin vermemişlerdi. Dün geceden beri evde bir gerginlik kol geziyordu ancak kimse bunun hakkında tek kelime etmemeye yeminli gibiydi, herkes dudaklarına gizli bir fermuar çekmişti.Hoseok sırtına doladığı yorganını yerde sürükleyerek kendini bir diğer kanepeye attı, koca cüssesi yüzünden ses çıkaran zavallı kanepe bile Jackson'ın ilgisini çekemedi. Bu haline kaşlarımı çatarak, etrafı yarım gözlerle inceleyen Hoseok'a kaş göz yaptığımda bilmediğini belli edercesine omuzlarını kaldırıp indirmiş ve içimde saklamaya çalıştığım öfkemin fitilini ateşlemişti. "Ne dönüyor burada?"
Jackson kılını dahi kıpırdatmazken, Hoseok ağzını şapırdatarak yüzünü ovaladı. "Bir şey olduğu yok." diyerek neden pembe olduğunu anlam veremediğim yorganına iyice sarılmıştı. "Jackson beyimiz kimliği belirsiz biri tarafından fena benzetilmiş, bunu o çok değerli gururuna yedirip de bize bir sik anlatmıyor."
Son derece rahat ama bir o kadar da alaylı sesiyle konuşan Hoseok yavaştan sinirlendiğini belli ettiğinde ona hak verdim. İçimizde en sakin karakteri olan bendim, ben bile bir şey anlatmamasından işkillenmiştim. Hal böyleyken Hoseok kanı deli akan kişi rolünü üstleniyordu, Jack'in durgun hali esip gürlemesi için gayet yeterli bir sebepti.
"Kim dövdüyse güzel yamultmuş," diyerek Jackson'ın tepki vermesini bekledim, kolay gaza gelirdi ve bu şekilde konuşacağını düşünüyordum. "Dudağının yarısı boynuna kaymış, üzerinde bayağı uğraştılar herhalde."
Hoseok, "Yakışmış değil mi?" diyerek oyunuma alet olduğunda, gözlerimi kaçırmadan ifadelerini seyrediyordum. "Resmen mutfağı da salona katmışlar."
Gülmemek için kendimi zor tutuyordum, yüz ifademi sabitleştirerek sinirli olduğumu kendime hatırlattım. Jackson sesli bir nefes vererek bize sırtını dönerken, en azından pozisyon değiştirerek yaşadığını belli etmesine sevinmiştim. Ruhu çekilmiş gibi yatması sinirlerimi bozuyordu, buna hiçbirimiz alışkın değildik ve şaka bir yana, herkesle iyi anlaşan Jackson'ın neden böyle bir kavgaya girdiğini merak ediyordum. İlk defa eve böyle darmadağın geliyordu, bundan öncesinde en ufak bir tartışmadan kaçar ve alttan alarak kısa kesmeyi tercih ederdi. Fakat her ne olduysa o kadar da küçük değildi, üzerinden bir gün geçmesine rağmen yaraları hala kanlı duruyordu. Ne gibi bir olayın içine düşmüştü hiç bilmiyordum ve bu bilinmezlik, içten içe telaş duygusunu düşüncelerime işliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar , taekook
FanfictionJeon Jungkook sergilere kaçak girmeyi kendine meslek edinmiş bir görsel sanatlar öğrencisiydi, ta ki son girdiği serginin sahibi olan Kim Taehyung onu yakalayana kadar.