Klavdy Lebedev - The devolepment of new lands by Russian (1904)
Dans eden bir yıldız doğurmak isteyen, önce kendi içinde büyük taşkınlıklar ve kaos yaşamak zorundadır.
-Nietzsche ağladığında, İrvin D. Yalom.
Ellerim ceplerimden ayrılmazken son beş dakikadır yaptığım gibi kampüsün bahçesinde bir kere daha gözlerimi gezdirdim.
Bugün benim için sabahın çok erken saatlerinde başlamıştı ve yaklaşık 4 saatlik bir uykuyla ayakta olmama rağmen herhangi bir yan etkisini hissetmiyor aksine, sabah Taehyung ile ettiğimiz sohbetler ve yaptığımız planlar sayesinde diğer günlere kıyasla daha enerjik hissediyordum.
Üzerimdeki iyileştirici etkisi o kadar hoşuma gidiyordu ki beni bir lafı bir bakışıyla ayağa dikmesi için sürekli kırgın düşmek gibi ilkel bir istekle kavruluyor, sırf ufak tefek temasları uğruna canımı bile isteye yakmayı sıfır kaygıyla göze alıyordum.
Bu obsesiflik değildi. Bu hayranlık veya bağımlılık da değildi.
Ondan gelecek her şeyin benim üzerimde bir şekilde iyi sonuçlanacağına kendimi kodlamıştım ve buna literatürde her ne deniyorsa onu olduğu gibi kabul etmeye hazırdım. Bana bir zararı dokunmayacağından adım gibi emindim, rüyalarımdaki perilerden hallice olan varlığı bana can suyu olmaktan öteye gitmezdi ve ben yine biliyordum ki bir gün yüreğime kıymıkları batsa dahi ona yönlenen oklarımın ucunu bizzat kendi ellerimle yumuşatacaktım.
Bunun için çaba bile sarf etmemişti ancak ben onun bende olduğu yerden gurur duyar haldeydim.
Etrafımda onlarca insan varken ve tek başıma yürüyorken gülümsemek uzaktan oldukça aptalca gözükebilirdi; bu sebepten düşüncelerim doğrultusunda kıvrılan dudaklarımı son anda zapt etmiştim.
Telefonumu avuçlarım arasına alarak bir türlü denk gelemediğim bedeni aramak üzere harekete geçmiştim ki, arkamdan gelen, "Jungkook!" sesini işittim, çevik bir hamleyle sesin geldiği yöne döndüm.
Yüzündeki koca tebessümü ve hızlı adımlarla üzerime gelen Wheein'i görünce aramak üzere olduğum kişiyi görmenin getirisiyle rahatladım.
Ellerimi cebimden çıkararak kollarını açmış bana doğru gelen bedeni karşıladım. "Seni arıyorum dakikalardır. Nasıl gidiyor?"
Kollarını boynuma dolarken, "Nasıl olsun ya?" diye şakıdı. Onun da keyfi yerindeydi. "Buna yaşamak deniyorsa... Sen nasılsın?"
Söylediğine kıkırdadım. Kollarını boynumdan ayırdığında bedenine üstünkörü doladığım kollarımı kendime çekmiştim. Fakülteden samimi olduğum tek kişi olsa da aramızdaki ilişkinin onun açısından boyutunu kestiremediğimden temasımı minimum düzeyde tutmaya çalıştım, benden rahatsız olabilir ve bunu dile getirmek için biraz çekingen olabilirdi. Onu istemediği bir durumun içinde bırakmaktan kaçınıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fırçalar, satırlar ve biraz da yıldızlar , taekook
FanficJeon Jungkook sergilere kaçak girmeyi kendine meslek edinmiş bir görsel sanatlar öğrencisiydi, ta ki son girdiği serginin sahibi olan Kim Taehyung onu yakalayana kadar.