-
Akın, Caner ve Aslan Mirza'yı havalimanına bıraktıktan sonra sıkıntılı bir şekilde oturmaya başladılar. Eve varalı on ya da on beş dakika olmuştu.
Yol boyu oflayıp durmuş ve en sonunda Mirza'ya hep birlikte sövmüşlerdi. Her ne kadar Mirza'nın tatile gitmesinde yanlış bir durum olmasa da uzak kalmak hoş değildi. En azından onunla gidebilmek isterlerdi.
Aslan sıkıntıyla kalkıp mutfağa ilerlediğinde Caner de ona bakmaya başladı. Canı çok sıkılıyordu. Akın herkesten bağımsız taktığı kulaklığıyla müzik dinliyordu. Caner onu rahatsız etmemek için Aslan'ın yanına ilerledi. Mutfakta yemek yapmaya hazırlanan çocuk gözüne çok tatlı gelmişti. Arkasından sarılıp dudaklarını ensesine bastırdı.
''Ne yapacaksın bize hm?''
''Ne istersin yemekte?''
''Hazır Mirza yok, en sevdiği yemeği yap.''
Dedi piç sırıtışıyla. Mutlaka paylaşacaktı ve mirza görünce gittiğine pişman olacaktı.''O zaman köfte patates yapıyorum?''
''Yap yap''
''Akın, bir bakar mısın?'' diye seslendi Aslan. Akın'ın canı bir şey istiyorsa onu da yapabilirdi. Akın kulaklığı yüzünden onu duymadı. Bunun üzerine Caner salona ilerledi ve kulaklıkları çıkardı. Akın ne oldu gibisinden bakarken Caner bir şey isteyip istemediğini sordu. Akın omuz silkip kulaklığını yeniden taktıktan sonra Caner iç çekip mutfağa ilerledi.
''İstemiyormuş, pek keyfi yok.'' dedi. Askan kafa sallayıp Caner'e mutfak önlüğü attığında Caner bu ne der gibisinden bakıyordu. Aslan kaşlarını çattı.
'' Oradan bakınca hizmetçin var gibi mi duruyor puşt? Yardım et. Salatayı yap.''
''Aşçı sendin hani lan, hani ben mutfağa girmeyecektim?''
''Çok konuşma Caner, al bu salatalıkları soy, sonra da domatesleri hallet.''
''Kabukları soyulacak mı bunların?''
''Akın kabuklarını sevmiyor, bir öğrenemedin.''
''Vitamini kabuğunda oysaki.''
Aslan iç çekip patatesleri soymaya devam ederken Akın Mirza ile konuşmak için dakika sayıyordu.Uzun zamandır birbirlerinden hiç ayrı kalmamışlardı. Şu an evde biri eksikti ve bu fazlasıyla belli oluyordu. Kafa dağıtmak için ne yapsam diye düşünürken aklına birkaç arkadaşını çağırmak geldi. En son arkadaşlarıyla iki hafta önce bir araya gelebilmişti. Aslan ve Caner'in pek sorun etmeyeceğini düşündüğü için Burak ve Ceyhun'a müsaitlerse akşam gelmelerini söyledi.
Yaklaşık bir on dakika sonra ikisi de tamam demişti. Akşama onların karşısına böyle çıkmaması gerektiğini bildiği için odasına gitti. Birkaç kıyafeti yatağa dizdikten sonra üzerine sırayla tuttu ve en sonunda siyah dar kesim tişörtü ve siyah şortunu giymeye karar vermişti. Şu anki halinden pek bir farkı olmahacaktı ama ayıcıklı şortuyla insan içine çıkmak istemediği bir gerçekti.
Yatağına kurulurken dizisine kaldığı yerden devam etti. Aslan ve Caner'in mutfaktan gelen seslerine pek aldırış etmemişti. Sıradan bir gün ve sıradan bir durumdu. Bilgisayarı dizine aldıktan sonra zulasından bir içecek ve cips çıkarmıştı. Şimdi keyfine diyecek yoktu işte.
Aslan Caner'in ne yaptığını anlamaya çalışarak baktı önce ona. Salatalığı soyaçla değil bıçakla soymaya çalışıyordu. Biraz daha devam ederse eline gireceğine emindi. Caner ise bir cerrah ciddiyetiyle salatalığı soyuyordu. Bu haline hem kızdı hem de güldü. Bu çocuk nedense mutfağa girerken beynini dışarıda unutuyordu.
''Caner''
''Efendim bebeğim?''
Ses tonuna ve derken ki o masum haline tebessüm etti.
''Bıçak yerine buna ne dersin?'' soyacağı ona doğru tuttuğunda Caner omuz silkti.
''Küçükken elimi kestim ben onunla. Sence aynı hatayı bir daha yapar mıyım?''
''Oğlum böyle de eline girecek neredeyse bıçak''
''Bunca sene girmedi, girerse de canı sağ olsun.''
''Çekil sen ben hallederim.''
''Olmaz, ben yapacağım.''
''Yapamıyorsun, tehlikeli şeyler deniyorsun. Bir şey olacak kalacaksın başıma.''
''Bıraksana Aslan, bak içimdeki aşçıyı yok sayamazsın.''
''Tabi canım, sayamam. Çık git lan.''
Canerden zorla aldığı salatalığı kenara koyarken Caner ters bakışlar yollamaya devam etmişti. Sinirli bir şekilde mutfaktan çıktıktan sonra gülümseyerek telefonu eline aldı.
Bugünlük işten kaytarmıştı. Sonrasına bir şeyler elbette bulurdu.
-
Caner bi şerro...
-Ayaz