Yine artık alıştığım şekilde anons sesine uyandım. Tek fark uyandığımda sarmaş dolaş Sky'la birlikte uyuyor oluşumuzdu. Bu ne ara gelmişti ya? Dün yesi odama geldiğinde muhtemelen uyuyakaldım diye geri gitmiş olmalıydı. Sky'ın kolundan kurtulup çıplak tenine değmemeye özen göstererek üstünden atladım. Afallamış bir şekilde duş faslından çıkıp odaya girdiğimde Sky'ın defolup gittiğini fark ettim. Omuz silkip yemekhaneye gittim.
Yorgun argın kahvaltılıkları alıp elementlerin masasına gidip oturdum. Sky ve Cat yoktu etrafta. Enteresan.
Elementler oldukça yorgun gözüküyordu. Herkes susmuş ağır ağır yemeklerini yiyordu. Buraya ilk geldiğim gündeki neşe, heyecan, mutluluk yoktu... Derin bir sesszlik ve sadece kendimizin duyabildiği düşünceler...
Eminim ki herkes kendi elementiyle nasıl özdeşeceğini düşünüyordu ya da dünkü 0 ve masalları adlı konuşmayı. Artık yemeğime ilaç katmadıklarını varsayıyordum. Aslında umrumda da değildi. Düşündüğüm şey Sky ve onun kasları değildi. Odaklanmam gereken başka şeyler vardı. 0'ın sonsuzluğu gibi. Bir şey aynı zamanda hem yokluk hem de sonsuzluk nasıl olabilirdi? Sevgiyle yaklaşırsan gölgende kalır, karşısına geçersen seni öldürür...
Bu ne demekti? Biri bana kafa mı tutacaktı? Ya da ben biriyle anlaşma mı yapacaktım? Doğru ya ben bencilim anlaşma falan yapamam bu yüzden...
Tabaktaki zeytinle oynarken rüzgarın sesi dikkatimi dağıttı.
"Ateş dün Heraklitos'la ne konuştunuz?"
Ona bir süre sanki duymamış gibi baktım. Söylemeli miydim? Ama Heraklitos onların bilmesini isteseydi diğerlerine yaptığı gibi benim yeteneğimi de herkes içinde söylerdi. Bu biraz tuhaftı. Neden benle özel konuşmuştu? Bir sebebi olmalıydı.
"Hiç" derken bakışlarımı kaçırdım.
"Senin özel yeteneğin yok mu?" Diyen topraktı.
"Bilmiyorum, sormayın işte. Ne boksa..." Derken omuz silktim.
Derin bir sessizlik çöktüğünde ortamın gerginliğine daha fazla dayanamayarak masadan kalkıp Sky'ı aramaya gittim. Bir sigara fena olmazdı...
Uzun uzun Sky'ı aradıktan sonra onu hobi odasında benim tuvalimin başında(!) Buldum. Ağır ağır yanına çıktığımda ne yaptığına bakıyordum. Benim yeşil yaratığımın üstüne soyut bir portre çalışmış, siyah temalı bir yarım kafa çizmişti. Fırça darbelerini yedirmemiş olduğu için hızlı bir çizim yapmıştı. Bu çizimden bile onun kafasının içinin ne kadar karışık olduğunu biliyordum. Arkasında beni fark edince anlık irkilse de bana dönmedi. Yorgun bir sesle
"Hoş geldin, bayan sonsuzluk" dedi.
Gözlerim şaşkınlıkla irileşirken sesli bir şekilde yutkundum. Bu nereden biliyordu lan? Bizi mi dinlemişti? Ya da Heraklitos mu söylemişti?
"Neler konuştuğunuzu biliyorum. İçindeki sular bana söylüyor"
Diye açıklama yaptığında daha da şaşkınlığım artmıştı. Sky, bu kadar güçlü müydü?
Aniden bana dönüp masmavi gözlerini benim şeytanlarıma dikti. Gözleri kızarmış, irisinin etrafında koyu lacivert çeper belirginleşmişti. Teni beyazlamış, yorgun gözüküyordu. Sanırım ben hariç herkes şoktaydı. Ben dahaca olayları düşünmediğim için iyiydim. Düşünmekten kaçıyordum.
"Demek sen karar vereceksin" diyerek düşüncelerimi böldü. Kafamı ağır ağır sallarken kaşları çatıldı.
"Neden sen? Neden sen özelsin? Ben senden daha özel olmalıyım. Neden her yerde sen lan?"
Kıskançlığını ilk kez dile getirmesine içim burkulurken içimden özür dilemek geçti. Ama çok matıksızdı. Neden özür dileyeyim, bunu ben mi seçmiştim sanki?
"Bilmiyorum..." Diye mıtrıldandığımda Sky, derin bir iç çekti. Ortamı değiştirmek adına "Sky sigara içmeye çıkalım mı?" Dedim.
"Olur"
....
Sesszliğimizi koruyup terasta sigaralarımızı içerken Sky ısrarla beni seyrediyordu. İşin tuhaf tarafı ben de ona bakıyordum. Uzun süredir birbirimizi büyük bir sakinlikle izliyorduk. Dışarıdan bir görse bizi deli sanardı herhalde. İkimiz de birbirimize bakıyor ama başka şeyler düşünüyorduk. Çünkü onun da gözleri bende veya güzelliğimde falan değil, derin düşüncelerin içindeydi. Paketten 2. Siragayı alıp yaktım. Sanırım tüm gün burada oturup Sky'la sigara içip düşünecektik.
Terastan aşağı bakıp insanları izledim. Arabalar çok büyük trafik yaratmıştı. Bütün her yer yağmalanmış, bir curcuna gidiyordu. Her ne kadar trafik olsa da yerde ölü bedenler ve kaza yapmış araçlar vardı. Artık polisler oluşan kaosu önleyemiyor, insanlar birbirlerinden değerli eşyaları alabilmek için rahatlıkla öldürüyorlardı. Etraf sessizdi. Şuan bir atışma yoktu. Sadece trafikte bir adım bile ilerleyemen araçların acı dolu kornaları vardı. Fırtına öncesi sessizlik...
Onlar normal insanlardı. 1 haftaları kaldıklarını bilmek gerçekten azap vericiydi. Daha yapılacak onca şey varken hele. Belki bu arabaların içindekiler son kez ailelerini görmek için yola çıkmışlardı, kim bilir...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ateş (Tamamlandı)
FantasyElementler ve sayılar... 0 yokluk mudur, sonsuzluk mu? İsyankar bir kız istemediği bir hayat ve beklemediği bir aşk. Ateş elementine hükmeden bir kızla, Suya hükmeden bir erkek sizce bir olabilir mi? 0 ile 1 savaşa girse kim kazanır? (Kitap için +18...