Cat’in daha önceden gösterdiği hobi odasına gidip büyük pencereden dışarı baktım. İlk kez dikkatimi çekmişti... Bu bir pencere değildi... Arkasına aydınlatılmış bir doğa resmi yapıştırılmış sahte bir pencereydi. Tabi. Ne bekliyordun ateş? Yerin dibindeydik. Derin bir iç çekip elime geçen ilk mitalojik kitaptan bir sayfayı açıp şovalyenin üst kısmındaki yere otutturdum. Bu yeşil sarı varlık benim referansım olacaktı. Elimle ölçüler almaya başlayıp işe koyuldum.
Yağlı boya tablosuna ustaca geçirdiğim taslak resmi boyama vakti gelmişti. Ah... Böyle çok güzel duruyordu. Boyama işlemi haftalarımı alırdı. İlk boyayınca sanki 3 yaşındaki çocuk eline fırçayı almış da rastgele renkler boyamış gibi görünürdü. Yağlı boya böyleydi. Başlangıçta anlaşılmayan lekeler katman katman birleşip zamanla şekil alırdı. Bir sabır işiydi. Ne kadar uzun sürede bitirirsen o kadar ayrıntılı olurdu. Elime fırçayı ve paleti alıp renk aramaya başladım. En sevdiğim taraf buydu sanırım. Renk tonu bulmak. Dünyada o kadar renk vardı ki! Belki bir tabloyu bitirmek için neredeyse tüm renk tonlarını görürdünüz. Yağlı boyanın en zor ve en zevkli tarafı buydu bence. Ton aramak... O hiç görmediğiniz karşılaşmadığınız renkler karşınıza çıkardı. Yeşilin tonunu neredeyse yakaladığım esnada odanın kapısı tıslamayla açıldı. Geleni buradan göremezdim zaten umrumda da değildi. Şarkı mırıldanarak devam ettim. Zaten gelen her kimse kesinlikle üst kata yani bulunduğum yere gelmeyecekti çünkü ben hariç herkesin hobi eşyaları aşağıdaydı. Düşündüğümün aksine kendimi dışlanmış değil özel hissetmeme neden oluyordu. Ağır sğır merdivenlerden çıkan ayak seslerini duyduğumda elimdeki palete kafa atasım geldi. Kesin Sky’dı. Kesin. Başka alternatif yok!
Mırıldandığım şarkının şiddetini daha da arttırıp ilgilenmiyormuş gibi yaparken fırçama aldığım bir damla yağın üstüne, fırçayı hafif hafif palete vurup, renkle doldurdum. Oval hareketlerle en alt katmanı atarken arkama gelip orada dikildiğini bildiğim kişi şarkıma eşlik etti. “saçlarının rengi geceden, bundan geceye sevdam...”
Sinirli bir şekilde “Sky siktir git. Bari en sevdiğim şeyi yaparken raha bırak’ diye homurdandım.
“İstediğim yerde dururum” diye yanıtladı. “Tamam o zaman lütfen sus. Bak rica ediyorum” sky’ın bana cevap vermemesi dediğimi kabul ettiğini teyit ediyordu. Başka bir şarkıya geçtim. Sinirlendiğim için küfürlü bir şarkı mırıldanmaya başladım.
“Çok küfür ediyor böyle yazmasın,
Azdırma sende sikim kalkmasın...”
Sky arkamda kısık bir şekilde gülerken onu yok sayıp şarkıya sinirle devam ettim.
“mi mi mi mikrafom show,
Çek bir saksafon sus, götüne girenleri ağzından kus”
Derken kafamla ritim tutmuştum. İkinci kez nakarata girdiğimde kendimi oldukça kaptırmıştım. “Çok küfür ediyor böyle yazmasın!” anlık olarak durup yanlış yaptığım bir yeri bezle silerken sustum. Sky devamını getirdi. “Azdırma sende sikim kalkmasın!” derin bir şekilde iç çektim. Aptal. Bana diyordu.
Savaş başlasın!
“Şunu bırakın kendi haline” diye Sagopaya atılan bir dissi mırıldandım.
“kollara zincirden bileklik, parmaklıklara sadık yaşamak” diye yanıtladı
“karalama defteri silgiye ilgi duyar iken...” derken ona kısa bir bakış attım. Bu sözler onu özetliyordu.
“Aslında hayat bi’ bayat ekmek, ilk fiil üsluplu düşünmek buyrulan iki göze itaat etmek”
Sinir damarlarıma Akın ederken
“Saygım senin orosbun olsun kaygın benim aşkım!” dediğimde arkamda kısık bir gülüş attı.
“dil ateştir biraz suyla söndürülmesi mümkündür” of ya çok iyi yerden vurmuştu.
“Düşersem yanarım, yo, Sen de düşersen yanarsın ha?” kısık bir şekilde gülüp
“Benim hayatım beni bağlar, benim hayatım beni düğümler, uzaktan konuşmak kolay Ateş düştü beni yakar!”
Bunu demesiyle ona döndüm. Ne kast ettiğini gayet iyi anlamıştım. Mavi gözlerine kan renginde şeytanlarımı dikerken “Benden ne istiyorsun?” dedim.
“Hiçbir şey. Liderin olarak seni çözmeye çalışıyorum”
“İnandım!” derken göz devirdim. Bana şeytani gülüş atıp sessizliğini korudu. Onunla bakışmayı kesip resme geri döndüm. Kısa bir an sonra o çok merak ettiğim soruyu sormak için cesaretimi toplamıştım.
“Neden herkesi sevgili olduğumuza inandırdın?”
“Çünkü öyle düşünmelerini istiyorum” dedi buz gibi sesiyle. Resmi özenle boyarken devam ettim.
“Peki neden? Ya ben öyle olmasından rahatsızlık duyuyorsam?” “Ben istiyorum, liderin olarak.” Derin bir iç çektim artık onunla konuşmayacaktım. Nokta.
Her mırıldandığım yaklaşık 15 senelik şarkıları bile ezbere bilip söylüyordu. Benle aynı tarz müzikleri dinlemesi canımı sıkarken bir süre sonra sustum. Fırçayı temizleyip bu ruh hastasının bulunduğu ortamı terk etmek adına merdivenlere yöneldim. Yanından geçerken “Nereye?” diye sordu. “sky bi başımdan defol! Kuyruk gibi beni her yerde takip ediyorsun! Lavaboya gidicem! Gelcen mi!” çarpık sırıtışını yüzüne yerleştirirken “Neden olmasın?” dedi.
Şaşkın şaşkın ona bir kaç saniye bakıp ardından homurdanarak merdivenlerden indim. Merdivenleri bitirdiğimde sky da peşim sıra geliyordu. Sinirle ona sönüp bağırdım “SEN GELMİYORSUN! BURADA KAL!” ya daha nasıl anlayabilirdim! Küçük bir çocuk gibi beni takip ediyordu. Hızlı bir hareketle beni omuzlarımda tutup duvara yapıştırırken ağzım küçük bir o şekli almıştı.
Bedenime akın eden bu duygu neydi? Adrenalin? Korku? İlgi?! Anlamdıramadığım hisler beslerken, benim iki yanıma kollarını koyup beni duvarla arasına esir aldı. Masmavi, sonsuz gökyüzü gibi olan gözlerini bana dikip uzun uzun bana baktı. Anın şokuyla tek kelime etmeden onu izliyordum. Yüzünün sert hatlarına, üst dudağı alt dudağına göre dolgun olan ağzına, uzun kirpiklerine... Her detayına dikkatlice bakıp sesli bir şekilde yutkundum. Hayır. Onunla bu kadar yakın olmayı red ediyordum. Tamam mı? Bunu en çok da yesi’ye saygısızlık olarak görüyordum. Ben başka bir erkekle bu kadar yakın olamazdım hele ki Yesi ölmüşken! Sinirle onu ittim. Yerinden gram kıpırdamamasına aldırmadan “Defol” diye mırıldandım.
Bana sırıtırken yüzünü yaklaştırmaya başladı. Aman tanrım beni öpecekti! Korkuyla sağıma soluna bakınıp bir çıkış yolu aradım. Bana iyice sokulduğunda ona çok hızlı Bir şekilde tokat attım. Başı sola kayarken kolunun altından hızla sıvışıp kapıya yöneldim. O anda olayı kapı eşiğinden görmüş ve şokla bize bakan Toprak’ı gördüm. Hızla yanından geçip hiçbir şey demeden odayı terk ettim.
Saçlarım alev alev yukarı kalkarken, kendime sakin olmam gerektiğini söylüyordum. Odaya sinirle girip kendimi yatağa attım.
Lanet olsun...
Bu çocuk bana kafayı takmış, hatta zorla elde etmeye çalışıyordu! Ya da sadece beni etkilemeye ve egosunu tatmin etmeye... Bilmiyorum, bilmiyordum... Ben hiçbir şey bilmiyordum! Lanet Sky! Kafamı neden bu kadar karıştırıyorsun ki! Ben işinde gücünde, erkeklerle alay eden bir kızdım! Niye ya niye! Aklımdan silinmesini istediğim görüntüler bana inadına daha çok gözümün önüne geliyor beni çıldırtıyorlardı. Yastığı alıp başıma sardım. Keşke beni boğsaydı!
Olayı Toprak’ın görmesine ne demeli! Tam bir fiyasko. Artık tam olarak bizim sevgili olduğumuza inanırlardı! Hele ki sky toprakla anlaşıp diğer elementlere olayı farklı anlatırlarsa... Tanrım rezillik rezillik! Napacaktım ben ya!
Kapının tıslamasıyla suratımdaki yastığı kaldırıp kapıya baktım. Toprak. Harika. Görmek bile istemiyordum!
Ağır usul yanıma yaklaşıp “oturabilir miyim?” diye sordu kibarca. Kafamı sallayınca yatağın uç yanına oturup konuya hızla giriş yaptı. “Ateş Sky seni rahatsız mı ediyor?” sorduğu soruyla yatakta doğrulurken, az önce yemekhanede benle dalga geçenler arasında olup şimdi de karşımda ciddi ciddi bu soruyu soran kişiye nefretle baktım.
“Sanki umrunuzda!” derken sesim yüksek çıkmıştı. Derin bir iç çekip
“benim umrumda, ben seninle dalga geçmedim ateş. Yemekhanede bile flasha vurdum durması için!” bir şey demek yerine ona tiksintiyle bakıp neler hissettiğimi gözlerimden anlamasını istedim. Tekrar söze girdi. Sesi sakin çıkıyordu.
“Bak ben senin abin sayılırım. Söyle bana, yardımcı olurum” bakışlarımı ondan kaçırıp “Evet” dedim. “Bana net söyle ateş. Seni rahatsız mı ediyor?” “taciz falan ettiği yok yanlış anlama. Sadece her gittiğim yerde bitiyor. Sürekli bana sarkıntılık yapıyor. Ben bu durumdan artık boğuldum. Bir de herkese sevgiliyiz algısı yarattı. Sanki bir çukura düştüm çıkamıyorum” derken sesim oldukça kırgın çıkmıştı.
Toprağa baktığımda kaşları çatılmıştı. “Nasıl taciz etmedi! Seni öpmeye kalktı ya! Ona nasıl vurduğunu gördüm. Sen istemediğin müddetçe bunu sana yapamaz” “Yapıyor işte” toprak derin bir nefes aldı. Sinirini yatıştırmaya çalıştığı her halinden belli oluyordu.
“Tamam bak ben Sky’a karşı gelemem. O, çok şey. Güçlü. Biz buraya geldiğimizde yanlış bir hareketimizde bizle kavga etti. Heraklitos’un baş yardımcılarından biri olduğu için suçlu biz olduk. Onunla gidip bu konuyu masaya yatıramam ama aklımda bir plan var. Sen benim kardeşimsin. Seni korumak istiyorum. Ama beni de yanlış anlamanı istemiyorum” başımı iki yana sallarken “Nedir?” diye sordum.
“İkimiz sahte sevgili olacağız. Böylelikle sky sana yaklaşmayacaktır”
Ona mal mal bakarken gözlerim konuşsa “Ciddi misin?” diyeceklerdi. Neyse onların demesine gerek yoktu. Bem derdim. “Ciddi misin?” kafasını olumlu anlamda sallayıp “Beni yanlış anlama” diye ekledi. Seri bir şekilde ona sarılıp “Çok teşekkür ederim Toprak! İyi ki varsın!” dedim. Bana çekine çekine sarılırken “rica ederim” dedi. Ona sarılır pozisyonda dururken odamın kapısı açıldı. Toprak ilk kez yanımda küfür savurdu “Siktir lan...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Ateş (Tamamlandı)
FantasíaElementler ve sayılar... 0 yokluk mudur, sonsuzluk mu? İsyankar bir kız istemediği bir hayat ve beklemediği bir aşk. Ateş elementine hükmeden bir kızla, Suya hükmeden bir erkek sizce bir olabilir mi? 0 ile 1 savaşa girse kim kazanır? (Kitap için +18...