Arabaya binip yola çıkalı saatler olmuştu. Neden bu kadar uzaktaydı ki?
Kasabaya varana kadar sıkıntıdan ölecektim. Ersin uğurlamaya gelmişti ama bu vaka onuda korkutuyordu. Bu yüzden benimle gelmemişti.
Tek gitmek morelimi bozmamıştı. Sonuçta kasabada yaşayan insanlar var yani tek değildim.
Kasabaya navigasyonla giderken 10 dakika gibi bir süre kaldığını gördüm. Ne kadar yaklaşsam çevredeki ağaçlar o kadar azalıyordu. Kasaba resmen çevre ağaçları bile kendinden uzaklaştırıyordu.
Vardığımda arabayı durdurup indim. Etrafı incelerken tuttuğum küçük evi aramaya başladım. Adres bendeydi ama buraları bilmediğimden bulmak zor olacaktı.
Önümde bir adam gördüm. Elindeki küreklerle zorlana zorlana yürüyordu. Ona sorabilirdim.
"Bakar mısın?"
Beni gördüğünde gözleri fal taşı gibi açılan adam elindekileri düşüre düşüre kasabanın içine koşmaya başladı.
"Hop! Nereye?"
Beni duymayan adam daha hızlı koşarak gözden kayboldu. Arabayı kilitledikden sonra adamın koştuğu yere koşmaya başladım.
Etrafta insan ararken tekrar o adam ilişti gözüme. "Bekle!" dedim dahada hızlanarak. Beni dinlemeyen adam arkasına dönüp bana baka baka koşuyordu.
Benden korkmuştu belli ama neden?
"Lan dursana! Polisim ben bak, atarım seni içeri!"
Söylediğim şeyden sonra duraklayan adam yavaşça arkasını döndü.
"Polis misin?"dedi korkuyla.
Onun durmasıyla bende duraksadım. Aramızda sadece 4 5 adımlık bir boşluk vardı. Ürkütüp kaçırmamak için arayı kapatma fikrini def ettim aklımdan.
" Evet. Biraz daha kaçarsan hapiste bulursun kendini söyleyeyim! "
" Ben sizden kaçmıyordum polis bey." dedi korkuyla
"Kimden kaçıyordun?"
Susgunlaşan adam gözlerini benden kaçırdı. Zorlasamda konuşacak gibi görünmüyordu.
"Ben buraya yeni taşındım." cebimdeki cüzdanı çıkarıp ona doğru tuttum. "Polis karhan afez. Zincir vakası için geldim."
"Zincir vakası?" dedi tek kaşı havada.
"Şu oyuncak bebek olayları falan olan."
"Ha gebe kadın olayını diyorsun."
"Gebe kadın olayı derken?"
"Ona öyle denir burda. Neden bende bilmiyorum. Zincir vakası mı ne onu bilmezler burda." dedi adam birden arkasını dönüp yürümeye başlayarak.
"Nereye?" dedim kaşlarım çatılı
Arkasını dönüp beni baştan aşağıya süzdü. "Daha fazla bekliyemem. Karım yeni doğum yaptı. Taşınmamız gerek."
"Neden taşınıyorsunuz?" cevabı az çok bilsemde onunda ağzından duymak istiyordum. Belki işime yarar bir bilgi verirdi.
Arkasını dönüp yürümesine devam etti. Hareketleri hoşuma gitmemişti. Fazla... Değişikti...
Kasabanın içine, tam ortasına kadar gelmiştik. Etrafta hiç insan yoktu ama iznim vardı. Sorgulamak için evleri gezebilirdim.
Önce evi bulup yerleşmek mi yoksa hemen işe koyulmak mı mantıklıydı bilmiyorum. Zamanım kısıtlıydı ve olay aşırı karmaşıktı.
Uyumaya, yemek yemeye bile fazla zaman ayıramazdım. Bildiğim şeyler o kadar azdı ki bunlardan daha fazlasını kasabadakiler biliyordur.
Tek tük evlerden ortama sızan sessizlik sanki bu kasaba tamamen boşaltılmışta yerini ölü ruhlara bırakmış hissiyatı veriyordu.
O dar ağacını aşırı merak ediyordum. Taşındıktan sonra ilk işim oraya bakmak olacaktı.
"GEBERECEKSİN!" diye bağırdı boynuma sarılan ve sıkan kolların sahibi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAKA
HorrorKan kırmızısı gökyüzü acımamıştı kalbi yorulmuş insanlara. Ağlayan insanları susturmak kolay olur muydu? Belkide... Ölü insanların ağlamaları nolacak peki? Yakıp yıkmak bazen iyidir. Hele ki ölmemek için tek çareniz ise. İki dosyamız bulunmakta. Bir...