Hep denedin.
Hep yenildin.
Olsun.
Yine dene.
Yine yenil.
Bu defa daha iyi yenil.- Samuel Beckett
Norah saçlarını tarayıp örmeye başladı. Annesi geç kalacağına dair söyleniyordu. Saçları hazır olunca çantasına tek omzuna takıp evden çıktı. Abisi arabanın içinde onu bekliyordu olmalıydı..
Arabanın ön koltuğunu açıp bindi. "Günaydın abi-" Gördüğü kişiyle kaşları çatıldı. "Tanrı aşkına Woo, burada ne işin var?"
Wooyoung arabayı çalıştırıp sürerken Wooyoung gülüyordu. "Sen öyle her gördüğün arabaya biniyor musun?"
Norah göz devirdi. "Evimin önündeki arabaya biniyorum, o da abimin arabası oluyor. Pardon oluyordu."
Wooyoung okulun önünde arabayı durdurdu. "İn hadi." Norah arka koltuğa fırlattığı çantayı alıp arabadan indi. "Bugün büyük gün."
"Kim olduğunu bulacağız. Başka birine daha zarar vermesine izin vermeyeceğiz." Wooyoung arabanın anahtarı elinde sallarken bir yanda yürüyorlardı. Bankta oturan Laney, Max ve Tom'u görmeleriyle oraya ilerlediler.
"Tom, saçmalama gelmek istemiyorum." Max bıkkınlıkla mırıldanmıştı. "Bebeğim yapma ama böyle."
Max omzuna geçirdi. "Bana bebeğim deme dedim sana gerizekalı." Tom onun tepkisine gülerken Laney düz bir ifadeyle ayaklarına bakıyordu. Olaylardan haberi olan Norah, Laney'in yanağına öpücük kondurdu.
"Hayatım, neşelen hadi. Norah çiçeğin geldi." Norah, Laney'in saçını okşarken Laney gülümsedi. Herkesin Norah Bwam gibi bir dosta ihtiyacı vardır.
"Millet, gelmişsiniz." San her zamanki modundaydı. Onunla beraber okula giren Seonghwa ise hafifçe gülüyordu. Belliki dünki öpücük çok hoşuna gitmiş, haspam. diye geçirdi Laney içinden. Seonghwa'ya ölümcül bakışlar atıyordu.
Hep beraber sınıfa çıkarken; Norah ve Woo önde, San ve Tom arkalarında, en arkada ise Seonghwa ve Laney vardı. Laney kollarını birbirine bağlamış, çiçek olmuş bir pozisyondaydı. Seonghwa ise Laney'in bir iki adım sağında yürüyordu.
"LJ?" Seonghwa'nın hoş tınısını duymuştu. Fakat dönüp bakmadı, duymamazlıktan geldi. "Laney, sana diyorum."
Laney hala ona dönmezken Seonghwa, Laney'in çantasından çekip kendisine doğru sendelemesini sağladı. Laney son anda Seonghwa'nın üstüne düşmekten kurtulmuştu. "Ne var?"
Soğuk ve öfke dolu bir sesle konuştu. Sinirlenmesinin sebebi onu düşürmesi değil, dün olanlardı. Laney o görüntüyü kafasından atamıyordu. Evet kıskanmıştı. Kim olarak, neden yapmıştı o da bilmiyordu. Ama Alice'in yerinde olmayı istemişti.
"Bir sorun mu var? Fazla durgunsun." Seonghwa iğneliyici şekilde mırıldandı. Merak ediyordu. Normal de ne kadar sakinde olsa yanında gülen Laney gitmiş, yerine yüzüne bile bakmayan biri gelmişti.
"Sana ne Seonghwa, senin halini hatrını sorman gereken daha önemli kişiler yok mu?" Laney oradan uzaklaşıp bir iki adım ötedeki sınıfa girdi. Seonghwa ise arkasından bakıyordu. Kimi kast ettiğini anlamamıştı.
Seonghwa defterini karalamaya devam ediyordu. Orta yaşlı edebiyat öğretmenleri ise bir şeyler anlatıyordu. Dikkattini o tarafa verip dinlemeye başladı.
"Bakalım birazdan okuyacağım repliğin hangi eserden olduğunu bulabilecek misiniz?"
Herkes hazır olda beklerken Seonghwa'nın gözü Laney'i buldu. Camdan vuran güneş, teninde yer bulmuştu. Saçları perdeleri aşıp içeri giren narin rüzgarla salınıyordu. Fazlasıyla güzeldi o, fazlasıyla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
killer, park seonghwa
Fanfiction"Sen benim yörüngeme girmiştin ama ben senin evreninde kayboldum." [dram×detective×fanfiction] seonghwa × girl