Norah, Laney ve Jane okulun bahçesindeki bankta oturuyordu. Norah dudaklarını birbirine bastırdı. "Hadi ama Jane, yeter artık. Ağlamaktan gözlerin şişti."
Laney Jane'in gözyaşlarını silip sıkıca sarıldı. "Onun o boktan gülüşünü götüne sokucam. Merak etme."
Jane biraz olsun sakinleşirken Victoria koşarak geldi. "Jane, bebeğim."
Jane, Victoria'ya ya sımsıka sarıldı. Victoria Jane'in saçlarını okşayıp öptü. "Siktir et o Steve piçini."
"Vic, Norah ve Laney. Koç çağırıyor."
Maxine onlara seslendiğinde hepsi ayaklandı. Max'in yanına ilerlediler. Jane, Max'e sarıldı. "Amigo kızlarından nefret ediyorum."
Max Jane'in sırtını pat patladı. "Veronica'nın saçlarını yolalım."
Norah bir yandan Victoria ve Laney'e sarılıp bir yandan da "Sanırım gitsek iyi olacak. Voleybol takımının yarısı burada. Jane sende gel, antrenmanı izlersin."
Hep birlikte spor salonuna geldiklerinde Abby ve takımdaki diğer kızlar çoktan giyinmişti. Abby yanlarına gelip Max ve Jane'e sarıldı. "Norah, koç sana biraz kızgın."
Kızlar soyunma odasına girip üstlerini değiştirdiler. Okul voleybol takımı bir turnuvaya hazırlanıyordu. Abby ve Victoria pasör, Norah libero aynı zamanda takım kaptanı, Max ve Laney ise smaçörlerdi.
Kızlar üstlerini giyinip ısınmak için sahaya çıktıklarında Jane onları tribünden izliyordu. O sırada antrenmanları biten amigo takımı sahadan çıkıyordu.
Max kızlara dönüp, "Bok sarısı saçlı Veronica ve çırpı bacaklı Sally geliyor." dedi.
Abby ve Victoria istemsizce güldü. "LJ, onlara şu smaçlarımızdan basmalıyız." Laney elini Max uzattığı ve ikisi yumruklarını tokuşturdular.
"Millet, hadi artık yeterince ısındınız. Başlayalım bence." Koç'un çağırısıyla takım antremana başladı.
⭐️
"Hey, Seong!"
Wooyoung, Seonghwa'nın arkasından seslenirken San götünü kaldırmamakta ısrarcıydı. "Sende bir şey desene San."
San umursamazca cipsini yemeye devam etti. "Sal artık şu çocuğu Woo."
"Peki, tamam. Katılacağım." Seonghwa en sonunda pes ettiğinde Wooyoung zaferle gülümsedi. "Tarihin en iyi takım kaptanı benim."
Üçüde spor salonuna ilerlediler. Christin basket takımından ani bir kararla ayrılmış, yerini Wooyoung'a devretmişti. Wooyoung'un takım kaptanı olarak ilk görevi Christin'in yerini aratmayacak bir oyuncu bulmaktı. Ne mutlu ki Seonghwa'yı ikna etmişti.
Spor salonunun kapısı açılıp Woo, San ve Seonghwa üçlüsü ile beraber basket takımının geri kalanıda girdi. Takım doğruca erkek soyunma odasına girip üstlerini değişti.
"Ne zaman başlıyoruz antrenmana kaptan? Hani yaklaşan bir turnuvamız varya."
Brad soyunma odasının kapısına yaslanmış, konuşurken Wooyoung tişörtünü üstüne geçirdi. "Birazdan voleybol takımının antrenmanı biter. O zaman başlarız."
"Christin'in yerine yeni çocuğu mu getirdin. Ah siz Asyalılar, her yere yayılmaya meraklısınız."
Brad, uslanmazca konuşuyordu. Tom bir yandan ayakkabısının bağcığını bağlarken bir yandan da konuştu. "Brad, cidden aptalsın."
Herkes giyindikten sonra sahaya çıkarken Seonghwa sessizliğini sürdürüyordu. Az konuş ama öz konuş, onun mottosu hep buydu.
Voleybol takımın koçu antrenmanın bittiğine dair bir şeyler söylerken, kızlar soyunma odasına ilerliyordu. Seonghwa'nın gözleri o kargaşa da bile aynı gözleri buldu. Bu kaderin bir oyunu olmalıydı.
⭐️
Basket takımının antrenmanı bittiğinde herkes soyunma odasına gitti. Brad duşunu alıp çıktıktan sonra koridarda tek omzunda çantasıyla ilerliyordu. O sırada voleybol takımının duvara yaslanmış konuştuğunu gördü.
"Hey, Abby. Christin'in takımdan ayrılmasına ne diyorsun?" Brad, bir yandan konuşup bir yandan da Abby'nin saçlarını karıştırmıştı.
Abby turuncu saçlarını düzeltip, "Siktir git, Brad!" diye mırıldandı. Brad sinsi sırıtışını takındı. "Ah, şu işe bak. Yaralı kuşumuz Jane Thomson da buradaymış."
"Brad, uğraşma benimle. Sakın!" Brad hiç bozuntuya vermeden Jane'e yaklaştı. Fakat tam o sırada Laney, Brad'in erkekliğine sağlam bir tekme indirdi. Brad acı içinde kıvranırken mırıldandı.
"Tabi ya unutmuşum. Neydi o meşhur söz? Tanrı sizi bir şey falan..."
"Tanrı sizi affetsin, çünkü ben affetmeyeceğim. Laney Jonhs'tan korkun! Şimdi git burdan muşmula suratlı."
⭐️
DJ sesi neredeyse fullendiğinde çoğu kişi dans ediyordu. Norah'ın zorla giydirdiği kırmızı elbise Laney'i rahatsız etsede ses etmedi.
Jane elindeki içkisinden bir yudum daha aldı. Tuvalete gideceğine dair bir şeyler söyleyip masadan kalktı. O sırada Max, Victoria ve Abby; Norah ile beraber dans ediyordu.
"Hey, Laney Jonhs?"
Laney arkasını dönüp ona seslenen kişiye baktı. "Ne var muşmula suratlı?"
"Steve, Jane'i soruyor. Nerede o?" Elindeki bira bardağını bırakıp saçlarını düzeltti. "Cehennemin dibinde. Pardon ama o ne yüzle Jane'in adını ağzına alıyor?"
"Laney, fazla sinirl-" Brad ona doğru gelirken, Laney sinirle ona baktı. Bugün olanlar aklına geldikçe daha da sinirleniyordu. "Siktir git Brad!"
"Peki, ama Steve'e ne diyeceğim?"
"Steve'e ondan nefret ettiğimi ve Jane'e yaptıklarının bir bedeli olacağını söyle, muşmula suratlı."
Brad, kafasını sallayıp ordan ikilerken Laney gülerek arkasından baktı. Laney Jonhs'tan korkun!
Yerinden kalkıp pistin yanından geçti. Müzik iyice başını ağrıtmıştı. Norah'ın verdiği bu boktan partiye gelmesinin tek sebebi okula yeni gelen şu çocuğu görebilmekti. Neydi adı, Seonghwa?
Masaların arasında yürürken şahit olduğu manzaralar midesini bulandırsada hedefinden şaşmadı. Onu bulmalıydı.
Ve bulmuştu da. Seonghwa tek başına oturmuş etrafına bakınıyordu. İşte o an kader yine yaptı yapacağını. Gözleri birleşti. Laney sanki büyüleniyordu. Seonghwa ise tepkisizdi, sadece gözlerini çekemiyordu.
Laney daha fazla oyalanmadı. Doğruca o masaya ilerledi. "Selam, ben Laney, Laney Jonhs."
Elini çocuğa uzattığında herkesin tabiriyle yeni çocuk elini sıktı. "Park Seonghwa." diye mırıldandı.
Laney bar taburesini oturup gözlerini etrafta gezdirdi. "Okula hoşgeldin ama hiç hoş bulmayacaksın. Burada zorbalığa uğrayabilir, zorba olabilir ya da sessizce köşende durabilirsin."
"İllaki bunun bir parçası mı olmalıyız?" Seonghwa'nın sorusuyla Laney gülümsedi. "İstersen buna bir son verebiliriz, yeni çocuk."
Seonghwa hafifçe gülümserken bir çığılık sesi tüm partide yankılandı. Herkes sesin geldiği yöne koştu. Laney ve Seonghwa da onların arasındaydı.
"Kim yaptı bunu?"
Steve'in sesi öyle gür çıkmıştı ki, kimse ağzını açamadı. Laney kalabalığa aştığında gördüğü manzara ile şok geçirdi. Brad yerde kanlar içinde yatıyordu.
Laney elini ağzına götürüp ağlarken Steve çıldırmıştı. "Kim yaptı dedim size!"
Seonghwa bir kaç adım atıp Laney'in yanına ulaştı. Brad'in yerde yatan cesedine bakarken dikkatini bir şey çekti. Aynı şeyi Laney de fark etmişti. Brad'in sağ avucunda bir kağıt vardı.
Laney ve Seonghwa aynı anda hamle yapıp kağıdı aldılar. Steve onların ne yaptığını fark edip yanlarına geldi. Üçü de kağıda korkuyla bakarken Laney sonunda kağıdı açtı ve sesli okudu. Koca kalabalığın ölüm sessizliğinde şu cümle yankılandı.
"Hazır olun, sıra sizde."
Herkese merhaba!!!
Gerilim dolu bir bölüm oldu, aksiyon dolu bölümlerde bizi bekliyor.
Umarım seversiniz, hoşçakalın!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
killer, park seonghwa
Fanfiction"Sen benim yörüngeme girmiştin ama ben senin evreninde kayboldum." [dram×detective×fanfiction] seonghwa × girl