alice in the wonderland

95 13 14
                                    

1 saat önce

Steve oturduğu tekli koltuktan kalkıp mutfağa yöneldi. Annesi ve babası bir iş yemeğine gittiği için bu gece evde tek olacaktı. Eğer Veronica, Brad ölmemiş olsaydı; onları çağırabilirdi. Fakat bunları düşünmek için çok geçti, hemde çok.

Mutfaktan elinde bir bardak su ile salona döndü. İlgisini bile çekmeyen bir program sırf evde ses olsun diye açıktı. Televizyon açıktı çünkü evin sessiz hâli onu ürkütüyordu. Bunca şey, bunca ölenden sonra korkması oldukça doğaldı.

Bir yandan karşısındaki ekrana bakarken bir yandan da yanındaki sehpanın üstündeki cipsten yiyordu. Daha sonra evi soğuk bir rüzgâr sardı. Sırtının ürperdiğini hisseden Steve odasının penceresinin açıldığını düşündü.

Odasına doğru adımlayıp açık kapıdan içeri girdi. İçerisinin karanlık olduğundan ışığı açtı. Pencere ardına kadar açılmış perde esen rüzgârla savruluyordu. Önce pencereyi kapattı ve perdeyi çekti. Tekrar salona dönerken masasının üstünde bir kağıt gördü. Bu okulda ona gelen kağıtla aynıydı.

Kağıdı eline alıp açtı ve içindeki yazılan cümleyi okudu. "Arkadaşlarının katilinin kim olduğunu öğrenmek istiyorsan, saat 18.00'da spor salonunda ol."

Steve başını çevirip duvarda asılı olan saate baktı ve vakit kaybetmeden evden çıktı. Bisikletini atlayıp son hız okula sürdü. Okulun kapısından geçip bisikleti her zamanki yerine koydu ve koşarak içeri girdi.

Merdivenleri inip spor salonuna girdi. Fakat karşısında onu görmeyi beklemiyordu. "Lee Minho?"

Minho ona yaklaşıp tam önünde durdu. Yüzüne garip bir sırıtış ekleyip, "Bakıyorum da mesajımı çabucak almışsın." dedi.

Steve şaşkınlıkla ona bakıyordu. "Sendin değil mi? Bana not gönderip Jane'i suçlayan." Minho gülerek elini Steve'in omzuna koydu. "Ne kadar zekisin, hemen çözdün.

Steve gitmek için arkasını dönmüştü ki Minho onu durdurdu. "Hop, nereye Steve?" Minho onu kullarından tutup ellerini bağlarken Steve resmen çırpınıyordu. "Bırak beni!"

Steve ve Minho sahanın ortasında boğuşurken soyunma odalarından bir müzik sesi geldi. "Ne oluyor? Kim var orada?" Steve korku ve gerginlik içinde bağırıyordu ki Minho tekrar güldü. "Ecelin geliyor Steve, ecelin."

Minho onu ittirerek yönlendirdi ve soyunma odasına soktu. Yerdeki kaset çaları simsiyah giyinmiş biri kapattı. "İşte oyun arkadaşımızda gelmiş."

Minho Steve'i yere oturtup kenara çekildi. Steve ise karşısındaki kişiye bakıyordu. Sanırım, gerçekten herşeyin sonu gelmişti.

"Kimsin sen?" Yüzünü dahi kapatmış bu kişiyi tanıyamayan Steve korkunun zirvesiydi. Karşısındaki maskeli gülerek, "Ah, Steve! Yaptıklarının bedelini çekmeyeceğini mi sandın? Aptalsın!" dedi ve maskesini indirdi.

Steve gördüğü yüzle tekrar şok yaşadı. Katilin karşısındaki yüz olacağını hiç düşünmemişti. "Neden yapıyorsun bunu?" Steve olan gücüyle tekrar bağırmıştı. Minho ise kaset çaların düğmesine basıp müziğin odada yankılanmasını sağladı.

Maskesini tekrar yüzüne getiren bu kişi arka cebinden çıkardığı silahını siyah eldivenlerle tutuyordu. Silahı iki eliyle sımsıkı kavrayıp Steve'in bedenine doğrulttu. "Cehennemde görüşürüz Steve." dedi ve tetiği çekti.

Birilerinin geldiğine dair sesleri işitince Minho ile beraber koşarak arka kapıdan çıktılar. Minho arka kapıyı açıp çıkarken arkasındaki kişi silahı cebine koyup maskesini çıkardı. Daha sonra siyah şapkasını da çıkarıp saçının rüzgar da dalgalanmasını sağladı. "Fazla havalısın."

Minho'nun söylediği sözle ona dönüp güldü. "Teşekkürler, Lee Know!"

⭐️

Jane, Steve'in bedenine kapanmış ağlamaya devam ederken Laney gözlerini Steve'in etrafında gezdirdi. Daha sonra Steve'in bedenine yaklaştı. Jane onun ne yaptığına bakarken Laney, Steve'in sağ avucunu açtı. Fakat beklediği şey yoktu.

Norah, Laney'in omzuna dokunup "Ne oldu?" dedi. Laney ve Norah diğerlerinin yanına giderken Jane hala Steve'in baş ucundaydı.

Wooyoung kaşlarını çatıp ne olduğunu anlamaya çalışıyordu ki Laney, "Not, yok." dedi. "Ne demek yok?"

"Hep kurbanın sağ avucuna koyuyordu. Baktım ama yoktu. Belki de bu son cinayettir." Norah geriye yaslanıp düşünürken San ve Wooyoung etrafa bakınıyordu. Laney'in ise dikkatini çalan müzik çekti. İçinden düşünmeye başladı. Never  Ending Story? Jane'in en sevdiği şarkı.

Laney kaset çalara yaklaşıp çalan şarkıyı kapattı. Odadaki tek ses olan şarkının kapanmasıyla sessizlik hakim oldu. Laney tekrar Norah'ın yanına gidecekti ki yerdeki bileti görene kadar. Bu bir tiyatro biletiydi. "Hey, bir şey buldum."

Diğerleride onun yanına gelirken Jane de sonunda yerden kalktı. Ne olduğunu merak ediyordu. Jane de yanlarına geldi ve Laney elindeki biletin üstünde yazanları okudu.

"Alice in the Wonderland, özel gösterim
Yer: Amador Lisesi Tiyatro Salonu
Tarih: 23 Ekim Çarşamba, saat 19.00

Gösterimize hepiniz davetlisiniz."

Gözler birbirilerinde gezerken tek düşündükleri bu katili bulmak için son şansları olduğuydu.

Norah gergince yutkundu. "Bu ne demek şimdi?" San kafasını kaşıyıp, "Sanırım sıradaki olay mahali tiyatro salonu." dedi.

"P-peki kim?" Jane'in ağlaması henüz kesilmişken sesi hala titriyordu. Seonghwa bilete bakarak mırıldandı. "Alice in the Wonderland? Alice?"

Laney başını salladı. "Alice, sıradaki hedef o."

⭐️

"Hadi gir içeri." Seonghwa Laney'in içeri girmesini bekliyordu. Laney ise arkasını dönüp Seonghwa'ya baktı. Söyleyip söylememe arasında gidip gelirken dudaklarını yaladı. "Hwa, bu gece benimle kalır mısın?"

Seonghwa kaşlarını çatarak ona baktı. "Nasıl yani?" Laney eliyle saçını düzelterek, "Annemler bir iki gündür şehir dışındalar. Bende bugün, en azından bu gece yalnız kalmak istemiyorum." dedi.

Seonghwa anladığına dair kafasını salladı ve daha sonra, "Aslında bu gece San ile Wooyoung'da kalacaktık ama madem istiyorsun, peki."

Laney gülerek açık kapıdan içeri girip Seonghwa'nın girmesini bekledi. Seonghwa da içeri girince kapıyı kapatıp kilitledi.

Laney odasına doğru ilerleyip ceketini çıkardı. Seonghwa'nın çıkardığı ceketi alıp astı. Diğer üstündeki kıyafetlerle kendini yatağa atınca Seonghwa ona güldü.

Laney sırt üstü uzanıp gözlerini kapattı. Seonghwa ise yatağın ucuna oturup Laney'in saçlarını okşamaya başladı. "Hwa? Alice'ten sonra, sıra bizede gelirse?"

Laney'in tedirginliği Seonghwa'yı da etkilemişti. Fakat kendini buna kaptırmak istemiyordu. Laney'nin saçındaki elini yüzüne indirdi ve yanağını usulca okşadı. "Korkma Laney, onu bulacağız."

Laney biraz yukarı kayıp sırtını yatak başlığına yasladı. "Teşekkür ederim, bu gece kaldığın için." Seonghwa gülümseyerek yatakta döndü. Yüzleri karşı karşıya gelmişti.

"Sadece teşekkür etmek yerine kendini bana bıraksan?" Seonghwa'nın boğuk sesi küçük odada büyülü bir atmosfer yaratmıştı.

Laney çarpık şekilde gülerken Seonghwa dudaklarını Laney'ninkilere bastırdı. Dudakları bir uyum içinde dans ederken Seonghwa sıcak ellerini Laney'nin soğuk teninde daireler çizerek gezdirdi.

Dudaklarını ayırdıklarında ikiside maratonda ölümüne koşmuş gibi nefes nefeseydi. Seonghwa hızlı soluk alış-verişi arasında kendini toparlayıp kızın kulağına yaklaştı. Dudaklarını aralayıp nefesini kızın boynuna vererek konuştu.

"Sen benim yörüngeme girmiştin ama ben senin evreninde kayboldum."

Hello, everyone!!
Aptal watty bölüm sonunu sildiği için bir daha yazmak zorunda kaldım, umarım bir şey atlamamışımdır.

Her neyse, sizi seviyorum hoşçakalın!!

killer, park seonghwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin