end of the way

100 12 13
                                    

"Yaptıklarının bedelini çekme vakti geldi. Ölümü en çok sen hak ediyorsun."

"Hayır!"

Laney kan ter içinde kalmıştı. Annesi onu omzundan sarsttı. "LJ, uyan lütfen."

Laney gözlerini açıp yatakta doğruldu. Annesi kolunu etrafına dolayarak sarıldı. "Geçti birtanem, kâbus gördün."

"Anne?" Laney eliyle terden yüzüne yapışan saçları geriye attı. Bu gördükleri nasıl bu kadar gerçekçi olabilirdi? Zihni ona nasıl bir oyun oynuyordu?

"İyisin değil mi?" Annesi endişeli gözlerle kızına bakıyordu. Laney kafasını sallayıp biraz olsun kadının rahatlamasını sağladı.

Annesi kızının alnına bir öpücük kondurup odadan çıktı. Laney de yatağından kalkıp eline aldığı havlu ve temiz kıyafetleriyle banyoya girdi.

Ilık suyun altında dakikalarca durup kendine gelmeye çalışıyordu. Gördüğü eli silahlı silüet her gözünü kapattığında önüne geliyordu. Daha fazla oyalanmadan saçını temizledi ve kuruttu. Daha sonra kıyafetlerini giyip banyodan çıktı.

Akşamdan hazırladığı çantasını omzuna takıp salona geçti. Duvarda ki telefondan numarayı çevirip kulağına dayadı.

"Alo?" Karşıdan gelen yabancı sesle gözlerini kırpıştırdı. "İyi günler, ben Park Seonghwa'yı aramıştım."

"Bir saniye hemen çağırıyorum." Laney ayağı ile ritim tutarak beklerken telefonun diğer ucundan beklediği ses geldi. "Alo?"

"Hwa, benim Laney. Okulun ilersindeki parka gel acil. Kimseye haber verme ama." Laney motora bağlamış gibi hızlı hızlı konuştu ve cevabı dinlemeden telefonu kapattı.

"Ben çıkıyorum anne!" Kapıdan çıkarken annesi arkasından sesleniyordu. "LJ, yemek yeseydin."

Laney evden çıkıp kulübesindeki köpeği Laura'nın başını okşadı. Daha sonra bahçedeki bisikletine atlayıp olabildiğince hızlı şekilde sürdü. Bahsettiği parka geldiğinde Seonghwa çoktan bankta oturuyordu. Bisikletin pedallarını durdurup indi ve bankın boş yerine oturdu.

"Hayırdır, sabah sabah rüyanda beni falan gördün herhalde?" Seonghwa neşeli şekilde konuşmayı başlatmıştı ama Laney'in suratı adeta beş karıştı.

"LJ, bir sorun mu var?" Laney ona doğru dönüp kafasını salladı. "Galiba, katilin kim olduğunu biliyorum."

Seonghwa ona şaşkın şaşkın bakarken Laney onun ellerini tuttu. "Steve'in öldüğü an kasette çalan şarkı, Never Ending Story. Jane'in en sevdiği şarkı."

"Yani, katilin müzik zevki ile Jane'inki aynı olabilir?" Laney gözlerini devirdi. "San'ın abisi, Sally'nin cesedinin yanında toka bulmuştu. Jane'in tokası."

Seonghwa bir şey demeden Laney devam etti. "Ayrıca ölenlerin hepsi Jane'in sevmediği kişiler. Brad, Sally, Veronica ve en sonda Steve. Şimdide potansiyel aday Alice."

Seonghwa gözlerini Laneyde gezdirdi. "Jane'in katil olmadığını kanıtlamıştık?" Laney kafasını salladı. "Zaten Jane katil demiyorum. Ama katilin Jane ile bağlantısı var. Belkide Jane'e aşık, takıntılı. O yüzden ona zarar verenlerin canını alıyor."

"Peki kimden şüpheleniyorsun." Laney dudaklarını birbirine bastırıp durdu. "Minho, Lee Minho."

"İyi de o olsa, kendini bu kadar kolay şekilde ele vereceğini sanmam." Laney kaşlarını çattı. "San'ın da dediği gibi, hedef şaşırtmaya çalışıyor bence."

Laney geriye yaslanıp ofladı. "Peki, sence kim?" Seonghwa yaslandığı yerden doğruldu. "Dün Woo ve Norah, Jane ve Alex'i görmüşler."

Laney banktan kalkıp bisiklete koştu. Seonghwa ne yaptığını anlamak için arkasından seslenmişti. "LJ, nereye?"

killer, park seonghwaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin