Sabah uyandığımda yanımda Christopher'ı görememiştim. Tahminimce erken kalkıp işinin başına geçmişti. Onun disiplinli ve çok çalışkan biri olduğunu düşünüyordum. Zaten bu kadar mal varlığına ancak bu şekilde sahip olabilirdi. Sahi o ne kadar zengindi? Üvey babamın onun yatırımına ihtiyacı olduğunu göre sanırım tahminimden bile fazlaydı. Yatakta doğrulurken acaba benimle rahat uyudu mu diye düşünmeden edemedim.Odasındaki banyoya girerek elimi yüzümü yıkadım. Diş fırçamı görmemle eşyalarımın onun odasına yerleştirildiğini anlamıştım. Artık nasıl derin uyuduysam çalışanlar eşyaları yerleştirirken bile uyanmamıştım.
Dişimi fırçalamak için mor diş fırçama fındık büyüklüğünde diş macunu sıktım. O sıra dikkatimi bir şey daha çekmişti. Banyoda ayna yoktu. Hatta banyonun mermerleri bile mattı. Hani normalde banyoların mermerlerinden kendi yansımamızı görürdük ya, he işte bu banyoda ondan yoktu. Sanırım Christopher kendi yüzünü bile görmeye katlanamıyordu. Çünkü bu kadarı da tesadüf olamazdı. Belki de ben kafamda fazla kuruyordum. Kim bilir?Acaba bu yüzden dün öpüştükten sonra maskesini apar topar düzeltme gereği duymuştu? Ona acımamıştım ama onun adına gerçekten üzülüyordum.
Banyodan çıkarken birden kafama dank eden soruyla gözlerimi kıstım. Christopher ilk öpüşmesini benimle yaşadığına göre bakir miydi acaba? İki tecrübesiz nasıl yapacaktık biz şimdi? 'Hayır, Christopher orası göbek değilim!'. Ay ben neler saçmalıyordum! Aklıma gelen saçma sapan senaryolara gülerek mutfağa indim. Karnım acıkmıştı.
Julianne mutfaktaydı. "Günaydın, efendim." dedi ve ardından ekledi. "Size nasıl hitap etmemi istersiniz?"
Kıkırdadım. Benden bu kadar büyük bir insanın benimle bu kadar resmi konuşması çok tuhaf geliyordu.
"Bu kadar resmi olmanıza gerek yok. Adımla seslenebilirsiniz."
"Ah! Gerçekten rahatladım. Christopher'a adıyla sesleniyorum ama size- pardon sana nasıl sesleneceğimi bilemedim. Yani aslında Christopher'a sordum ama o da bana kendisi nasıl isterse öyle hitap etmemi söylemişti. İlk defa hayatındaki bir kadınla tanışıyorum da ne yapacağımı bilemedim. Çok uzun yıllardır buradayım-" diye bir çırpıda konuşurken sözünü kesmiştim.
"Nefes al, Julianne." Dedim gülerek.
"Aman tanrım! Sosisler yandı!" Koşarak ocağı söndürdü. "Görüyor musun işte iki işi aynı anda yapmayı beceremem ben."
Yanına gittim ve tavadaki sosisleri çatal yardımıyla aldım. Julianne ne yaptığımı çözmeye çalışırken ben sosislerin yanmış kısımlarını kesiyordum. "Sorun yok bak. Yanmamış yerlerinden yiyebiliriz."
Julianne tam bana cevap vereceği sırada mutfağın bahçeye bağlanan kapısından genç bir oğlan içeriye girdi. "Anne, arka ve ön bahçedeki tüm çimleri biçtim. Ayrıca kırmızı gülleride suladım." Ah o kırmızı güller. Sanırım bundan sonra her kırmızı gül gördüğümde ya da duyduğumda öpüşmemizi hatırlayacaktım. Neyse Rosella, sen sosislerine geri dön. Sosislerin yanmış kısımlarını kesmeye geri döndüğümde sosislerin çok uzun ve kalın olduğunu fark ettim. Nedense Christopher'ınki ne kadardır diye düşünmeden edemiyorum. Yüce tanrım, ben neler düşünüyorum!
"Yeni çalışan mı?" Boğazını temizledi. "İlk defa güzel bir çalışan görüyorum burada." Julianne'nin oğluna döndüm. "Merhaba, ben Adrian." Eliyle ensesini tutarken çapkın gülüşünü yüzünden eksik etmemişti.
Julianne, hızla Adrianın yanına gidip kafasına bir tane geçirdi. "O, senin patronunun karısı!" Sesi sertti. (Oğlum o senin yengen yengen!)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel Çirkin (+18)
Roman d'amour''Onunla seks yapacağım. Bu ne anlama geliyor biliyor musun? Sonunda düzgün seks sahneleri yazabileceğim! Hem de tüm detaylarıyla!'' Telefonda konuşurken oradan oraya zıplıyordum. Heyecanla etrafımda dönerken onu odanın kapısına yaslanmış, kollarını...