15. bölümden alıntı (Girdap)

459 30 4
                                    

Merhabalar! Uzun bir ayrılıktan sonra kısacık bir alıntıyla geldim. 

Keyifli okumalar! 

Oy verip yorum bırakmayı unutmayın lütfen:)

Girdap...

Kapkaranlık bir girdabın içine düşmüştü varlığı çıkmak için debelendikçe daha da dibe batıyordu. Utanç duvarına çarpan gözleri körlüğün ürpertisiyle sarsılırken kızıl kayalara çarpan dalgalar gibi mahremdi bakışları. Keşke ayaklarına prangalar vurulsaydı da kıt aklına uyup bir başkasının kapısını açmasaydı. Issız sandığı koyda başka biriyle rastlaşmak yerine keşke kendisini penceresiz kulelere kapatsaydı. Neden şansızlığı bir gölge gibi peşini bırakmıyordu?

Bak şimdi ne bir adım ileri ne de bir adım geri gidebiliyordu. Yine kitlenmişti bütün uzuvları. Yine kendi karanlığından bir mum daha sönmüştü. Kurudu nefessiz kalan dudakları da kelimeler ervahından doğmadan boğazına aktı.

"Teslime..."

Genç adamın adını telaffuz etmesiyle bir kez daha utanç duvarına çarptı misketi andıran koyu kahve gözleri. Başını usulca öne eğerken terleyen elleri eteğinin yanlarını kavradı ve orada kaldı. Onu yarı çıplak yatakta yatarken görmek bir başka utancından başını kaldırıp bakamamak bir başkaydı.

Cesaret...

Bakmaya cesareti yoktu işte zira cesaret denilen hoyratlık çoktan elinden alınmıştı da kelebeğin ömrü kadar kısa olmuştu kendisine bahşedilen yaşanmışlık. Şimdiyse aptal bir merakın peşine düşmüş ve duvara fena toslamıştı.

Tek kişilik yatağa boylu boyunca uzanan Fırat, belinden aşağısını yorganla örtmüş belden yukarısını açıkta bırakmıştı. Üzerine giydiği siyah yarım kol tişört vücudunun bütün hatlarını ortaya çıkarıyordu. Siyah düz saçları dağınıktı ve bir tutamı alnına dökülmüştü. Alnına dökülen saçları terden sırılsıklam olmuş briyantine bulanmış gibi tel tel birbirinden ayrılmıştı. Bu görüntü ona ayrı bir çekicilik katıyordu.

Ateşler içinde yanan genç adam kapı gıcırtısına gözlerini açmış, gözlerini açar açmaz da karşısında utançtan kızarıp bozaran kızı görmüştü. En az genç kız kadar kendisi de şaşırmıştı zira ondan bu hareketi hiç beklemiyordu.

"Teslime!"

İkinci kez ismini sayıklıyordu genç adam...

Teslime'nin aslen bütün kızgınlığı Nimete idi. Kardeşi evdeydi de neden kendinse bunu söylememişti. Öfkesi katmerlendikçe dişlerini sıkmaya başlamıştı fakat bunu dile getirmemek daha bir geriyordu köşeye sıkışmışlığı yaşarken.

"Teslime bana mutfaktan bir bardak su getirebilir misin?"

Neden sesi iniltiye benzer çıkıyordu? Yoksa hasta falan mıydı? Zaten gözlerinin akı bile kızarmıştı. Üstelik esmer olan teni daha bir koyulaşmıştı. Onun hasta olduğunu düşünmek kalbinin sızlamasına sebep olmuştu. Peki, ama neden bir yabancı için kalbi sızım sızım sızlıyordu ki?

İkilem...

Şu an Teslime ileri geri sallanıp duran bir salıncakta sallanıyor gibiydi zira ikilem yaşıyordu yenilgiyi tatmış benliği. Bir tarafı odaya geçip hasta olup olmadığını öğrenmek isterken diğer tarafı bananecilik oynuyordu. Üstelik kedisinden su getirmesini istemişti.

Ne yapacağını bilmez bir soğuklukla suyu getirip getirmemek arasında bocalıyordu genç kız. Kulaklarına dolan kuru bir öksürükle silkelenip iç sesiyle cebelleşmekten vazgeçti. Öksürdüğüne göre mutlaka hasta olmalıydı. Bir bardak su getirmekten ne çıkardı ki? İyi de onun odasına nasıl girecekti? Bunu düşünmek bile vücuduna binlerce iğnenin saplanmasına neden olurken...


Şiddetli Hazlar Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin