bugün de günümüzün yarısı soobinin randevudaki krizlerini okumakla geçmişti. en sonunda işlerimiz var yarın konuşuruz geldiğinizde diyerek topu hyuka ve taehyuna atıp kaçmıştık.
şimdi de yarın için abur cubur almaya gidiyorduk, büyük ihtimalle onlar gelirken alacaktı ama beomgyuyla parkta vakit geçirmek çok güzeldi. ve büyük ihtimalle beomgyu da benim gibi düşünüyordu.
markete gidip birkaç içecek ve yarın için abur cuburları aldıktan sonra seslerden çok etkilenmemek için parkın köşesine geçtik. hangimiz kitabı daha önce bitirecek diye yarışacaktık bu yüzden oturduğumuz gibi kitaplarımızı çıkardık ve okumaya başladık.
normal bir durumda olda kazanır mıydım bilmiyordum ama şu an kazanamayacağım kesindi. çünkü kitaba odaklanamamış ve zamanımın yarısında güneş tarafından nazikçe aydınlatılan beomgyuyu izlemiştim. iyi ki kitaba çok odaklanmıştı da onu izlediğimi fark etmemişti.
birkaç fotoğrafını çektikten sonra kitabıma dönmüş ve okumayı salıp yana koymuştum. beomgyu sesi duyunca bana dönmüş ve neden bıraktın dermiş gibi yüzüme bakmıştı. ben de gözlerim acıdı tarzı şeyler söyleyip bitirmesini söylemiştim. o da sorgulamadan hemen kitabına dönmüştü, galiba en heyecanlı yeriydi çünkü okurken yerinde duramıyordu.
kitabı bitirdiğinde kendini yere serdiğimiz örtüye atıp hayatı sorguluyormuş gibi etrafa bakmaya başlamıştı. ben tam ne olduğunu soracakken bir anda kalkıp bana dönüp bu kitabı bitirmezsem beni arkadaşlıktan reddedeceğini söylemişti. ve bir süre daha kitabın ne kadar harika olduğundan bahsetmişti.
bir süre daha parkta oturduktan sonra soğuk olmaya başladığı için gitmeye karar vermiştik. örtüyü ve diğer şeyleri topladıktan sonra otobüs durağına gitmiştik. şansımıza otobüs hemen gelmişti ve iyice soğuyan havada çok kalmamıştık.
eve vardığımızda abur cuburları yerleştirip geçen gün kalan yemeği ısıtıp geçen gün başladığımız animeyi bitirdik. bitirdiğimizde saat on ikiyi biraz geçiyordu ve uyumaya karar vermiştik. normalde üçe kadar dururduk ama beomgyunun gözleri o kitabı bir seferde bitirdikten sonra daha fazla dayanamamıştı.
şu an beomgyu yanımda uyuyordu ama ben uyuyamamıştım, içimden bir ses uyuma der gibiydi. daha sonra uyuduğunu sandığım beomgyu da benimle aynı pozisyona gelip tavanı izleyerek konuşmaya başladı.
"benimle uyurken rahatsız olmuyor musun?"
"neden rahatsız olacakmışım ki?"
"çok hareket ediyorum uyumaya çalışırken, rahatsız etmiyor mu seni?"
"öyle mi? hiç dikkat etmemiştim"
"hatta sadece uyurken de değil, otururken veya en küçük dokunmada bile rahatsız olup sürekli pozisyonumu değiştiriyorum, hiç mi fark etmedin?"
"çocukken bunu düşündüğümü hatırlıyorum sanki ama o zaman da beni rahatsız eden bir şey olmamıştı"
"c-cidden mi" sesindeki mutluluğu hissedebiliyordum.
"evet"şu an uyurken daha rahat gibiydi, sanki önceden kendini bu yüzden çok kasıyordu ve benden iyice uzaklaşıyordu. ama şimdi bedeni daha gevşemiş ve bana o kadar da uzak durmuyordu. onun uyuduğunu görünce ben de bunun mutluluğuyla huzurlu bir şekilde uykuya daldım.