beş

1.6K 66 12
                                    

idil.

"İstanbul-Trabzon uçağının kalkmasına son 15 dakika."

Dinlenme koltuğundan kalktım, bavulumu alıp elimde biletimle giriş kapısına doğru ilerledim.

Uzun bir kuyruktan sonra biletimi kontrol ettirip, tünelden uçağa doğru yürüyordum. Fazla gergin ve stresliydim, ne yapıp yapmayacağımı bilmiyordum. Dilay'a uçağa bindiğime dair mesaj atıp telefonu uçak moduna aldım. Bavulumu görevliye verdikten sonra uçak merdivenlerinden çıkıp kanat kısmının biraz ilerisinde olan koltuğuma oturdum. Çantamdan sakızımı çıkarıp, kafamı cama yaslayıp öylece aceleci insanları izliyordum.

Yanımdaki boş koltuğa, oldukça güzel bir kız oturdu. Birbirimize gülümseyip tekrar önümüze döndük. Ben telefonumu kulaklığıma bağlayıp, Teoman-Bana Öyle Bakma şarkısını açıp gözlerimi kapattım. Uçak gökyüzüne doğru yükselmeye başladı.

Bir ay önce yanlışlıkla olan aramayla tanıştığım kişinin maçına gidiyordum şuan. Garip hissettiriyordu, ona haber vermediğim için suçlu da hissediyordum. Beni maça çağıracak kadar önemli görmüştü, fakat ben kafa karışıklığımdan ona haber bile vermemiştim.

Kalkışımızın üzerinden yarım saat geçmişti, aniden yanımda oturan kız elini ağzına götürdü, anladığım kadarıyla kusmak üzereydi. Hemen kemerini çıkartmasına yardım ettim ve onu elinden tutarak tuvalete doğru götürdüm.

Kendini klozete eğdi ve kusmaya başladı, beline kadar gelen sarı saçlarını bileğimdeki fazladan tokayla topladım. Katlı kesiminden dolayı önüne düşen küçük perçemleri de elimle tutarken, diğer elimle de sırtını sıvazladım. Kusması bittikten sonra destekle beraber ayağa kaldırdım. Yüzü bembeyaz olmuştu, musluğu açarak avucuma biraz su aldım ve kızın yüzünü yıkadım.

Aslında kız kendi de kusabilirdi, sonuç olarak yetiştin bir bireydi. Fakat içimden bir ses yardım etmemi söylemişti..

Koltuklarımıza doğru yavaşca ilerlerken düşmemesi için kızı belinden destekliyordum. Koltuklarımıza oturup kemerlerimizi tekrardan bağladık, kız bana gülümsedi.

"Çok teşekkür ederim."

"Rica ederim ne demek."

Kız telefonunu açtı, gelen mesaj olup olmadığına bakmak için sayfayı yeniledi. Gelmediğini görünce uçak moduna geri alıp telefonu kapattı ve parmaklarını kütletmeye başladı.

"Bir sorun mu var?"

Derin bir iç çekti.

"Trabzon'a ilk defa gidiyorum, sevgilimin yanına. Çocukluk aşkımdı ve ben İstanbul'a taşındıktan sonra kaybetmiştik birbirimizi. Şimdi onu buldum ve biraz konuşup buluşmaya karar verdik. Fakat yıllardır ya bir şeyler değiştiyse, o değiştiyse diye korkuyorum."

Bir kaç cümle ile özgüven kazandırıp, güzel bir sohbete girmiştik. Uçağın havaalanına varmasının anonsu ile yavaşça kemerlerimizi çıkarttık.

"Duru ben, memnun oldum."

"İdil, ben de memnun oldum, umarım her şey dilediğin gibi olur Duru, görüşürüz."

Önden ilerleyip uçaktan indim, havaalanına girip valizimi aldım ve kontrollerden de geçerek bekleme alanına gittim.

Gözlerim aradığım kişiyi buldu. Ela gözleri, sarıya çalan bal rengi saçları, biçimli burnu belirgin çene hatları.

Dilay'a koşup sıkıca sarıldım. Görüşmeyeli bir ay ve üvey kardeşim olmasına rağmen fazlasıyla özlemiştim.

Hasret giderdikten sonra Dilay'ın arabasına binip eve doğru yola koyulduk.

"Ee sen anlatsana şu Dorukhan olayını, kestirip geçtin."

Duyduğum isim ile yutkundum ve gülümsedim,

"Evde kahve içerken baştan sona anlatacağım, söz."

Gözlerini devirip yol ayrımından sağa döndü, benzinlikten benzin alırken ben de arabanın içinde oturup sıkıntıyla ellerimdeki yüzüklerle oynadım.

Dilay arabaya bindi ve dubleks evine geldik. Dilay'ın geçimi fazlasıyla güzeldi, haliyle satın aldığı evi de.

Eve girip üzerimdeki kıyafetlerimi çıkarttım, bavulumdan siyah şortum ile bol siyah tişörtü aldım. Tam bavulumu kapatacakken, gözüme Dorukhan'ın forması çarptı. Fermuarı geri açıp formayı aldım, şortumun üzerine giyip alt kata indim ve boy aynasından kendimi inceledim.

Arkamı dönüp bir de sekiz numara ile TOKÖZ yazısına baktım, Ben kendimi incelemeye devam ederken duvara yaslanmış beni gülümseyerek izleyen Dilay'ı gördüm.

"Hadi kahveler hazır, bekliyorum."

Kahve dökülmesini istemediğim için formayı dikkatlice çıkartıp, boş bir askıya astım ve kapı koluna taktım. Siyah tişörtümü de giyip aşağı balkona indim.

Elinde kahvesi ile Dilay bana bakıyordu, ne demek istediğini anladığım için göz devirip karşısındaki sandalyeye oturdum. Derin bir nefes aldım ve saniye saniyesine kadar her şeyi baştan sona anlattım. Anlattıklarıma arada verdiği kısa şaşırmalar ile tepki veriyordu.

Yüzüme çatık kaşlar ve boş bir şekilde bakan Dilay, gözlerini devirip konuşmaya başladı.

"Ve sen bana bunları bir ay boyunca anlatmadın, üstelik çocuk seni davet etmese kim bilir anlatmayacaktın."

Söylediklerinde haklı olduğu için dudak büzüp kahve telvesini karıştırdım.

"Yani çocuk, kim bilir senden ümidi kesti. Keşke haber verseydin, ama şu saatten sonra da söyleme. Görecekse maç anında görsün, ama şunu söyleyeyim başka bir flörtünü çağırdıysa da göreceğin manzaraya hazır ol. Futbolcu sonuçta."

Kaşlarımı çattım.

"Öncelikle Dilay, biz flört değiliz sadece arkadaşız."

Kahkaha atıp elini omzuma vurdu.

"İlahi İdil, basbaya flört ediyorsunuz işte."

Daha fazla bir şeyler duymak istemediğim için fincanları alıp mutfağa götürdüm, kendimi yumuşacık olan mutfak halısına sırt üstü attım.

Gerçekten, çocuk ünlü bir futbolcuydu. Başkalarını da çağırmış olabilirdi ve ben buna hazırlıklı olarak gitmeliydim. Hani sadece arkadaştınız İdil? Arkadaşız zaten, sadece öyle.

Onu başka bir kızı maça çağırmış olarak görsem ne hissederdim? Onun adına mutlu mu olurdum yoksa hayal kırıklığı mı? Yüksek ihtimal hayal kırıklığına uğrardım ama neden? Arkadaşıyım ve ben haber vermeyince başkasını çağırmasına kırılırdım.

Ya da şuan kendimi kandırıyordum, hayvan gibi kıskanır ağlardım.

Dorukhan ile flört müydük bilmiyordum ama, onun standartlarına göre fazla alçak biri olduğum için şuan ne düşünüyorsam hemen vazgeçmeli ve oraya yalnızca arkadaşı olarak desteğe gitmeliydim.

fırtınalar, dorukhan toközHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin