Episode | 24th

128 12 6
                                    

"Şimdi size türkçe olarak en sevdiğim şarkıyı dinleteceğim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Şimdi size türkçe olarak en sevdiğim şarkıyı dinleteceğim. Defalarca kez dinlediğim, aklıma kimse gelmese bile ağırlığından derin düşüncelere daldığım bir şarkıdır. Diliyorum ki bölümde aynı hissiyatı verebilirim."

(Gökhan Türkmen - Aşkın Enkazı)

[#thinkabout]

Saatler birbirini kovalarken kapının önünden gelen bir tıkırtı, Miyeon'un dikkatini dağıttı. Sessizlik içerisinde kapıdan gelen sesleri dinledi.

Jungkook sonunda pes etmişti. Apartmandan çıkmak üzere merdivenin basamaklarını iniyordu yorgunlukla. Miyeon onun sonunda gidiyor olduğunu anlayarak oturduğu koltuktan kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Kapıyı açmaya cesaret edemedi, eli kapının kolunu tuttu öylece.

Mercekten baktı dışarıya doğru. Gerçekten de gitmişti. Elini kapıdan çekerek derin bir nefes bırakıp içeriye doğru adımladı.

Apartmandan çıkan Jungkook asık suratındaki ifadesizliğiyle birlikte boş bakışlarını sokağın iki ucu arasında dolaştırdı. Bisikletinin kilidini açtı ve binerek sokaktan ayrıldı.

'Anladım tamam, vazgeçtin çoktan.
Söylemen yeterdi.
Gülleri solan bir bahçe bana kalan.
Bu kadarı yeterli...'

Onu istemediğini söylemişti Miyeon'a. Gitmesi gerektiğini, görmek istemediğini söylemişti...

Oysaki Jungkook ona olan duygularını çok geç fark etmişti.

Yokuşu indikten sonra ana caddeye çıktı ve kaldırımdan beri sahile doğru sürdü bisikletini.

Ölüm gibi bir şeydi, lakin kimse ölmüyordu.

Yara gibi bir şeydi, lakin kan akıtmıyordu.

Sessizlik gibi bir şeydi, lakin atılan yardım çığlıkları duyulmuyordu.

Hiçbir şey söylemeye hacet yoktu şu saatten sonra. Jungkook Miyeon'un tek bir lafıyla mahvolmuştu.

Bisikletini demirliğe kilitleyerek sahil kumlarının üzerine yerleşti. Dirseklerini dizlerine yasladı ve sessizlik içerisinde sakinlikle denizi seyretti uzun bir süre.

Nişanlısı babasıyla yatmıştı, hem annesi hem kendisi aldatılmışlardı. Annesi kayıplara karışmıştı, babası hapisteydi. Nişanlısı ise toprağın altında...

Arkadaş çevresi hiç var olmamıştı zaten. Onlar kendisinin değil, kuzeninin arkadaşlarıydı. Jungkook'un arkadaşı bile yoktu ki...

Lalisa dışında.

Ve şimdi, tek arkadaşı da ondan uzaktaydı. Onu istemiyordu. Görmek, duymak, varlığını bilmek istemiyordu.

"Ben bu kahrolası hayatı niye yaşamak zorundayım tanrım?" Sorguladı kendince.

Bu çok ağırdı.

Yapayalnızdı, kimsesi yoktu artık. Tek kişiyi de dakikalar önce kaybetmişti.

Nedenini bilmeden üstelik.

O geceyi sahilde geçirdi Jungkook. Otele dönmek istemedi. Soğuktu hava, umursamadı.

Ruhundan daha fazla üşüyemezdi bedeni, biliyordu. Canının yanıyor olması onu bir nebze ısıtmaya yeterdi belki...

(Bölüm Sonu)

"Neden diye soruyoruz, biliyorum.
Lalisa'ya sormamız gerekir bu soruyu."

think about® | #drama (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin