xviii

717 61 144
                                    

Tomioka Giyuu, hem fiziksel hem de ruhsal olarak acıya karşı toleransının yüksek olduğuna inanırdı. Fiziksel acı toleransı anlamda en büyük dayanağı sakarlıkları, yediği sayısız dayağı ve antrenmanlarda kazandığı alışkanlığı düşünürdü. Ruhsal açıdansa bahsetmeye gerek bile duymuyordu. Geçirdiği son bir haftaya kadar kendine dair ezberinin bozulacağını hiç düşünmemişti. Acı, ne kadar acıtabilirdi ki? Giyuu düzenli olarak ışın tedavisi ve damar yoluyla kemoterapinin asla bu kadar acıya sebep olacağını tahmin edemezdi.

Belirli aralıklarla tedavi görmeye başlayalı neredeyse üç hafta olmuştu ama siyah saçlı oğlan şimdiden pes etmek üzereydi. Sanki kafatası daha fazla acıya dayanamayıp ortadan ikiye ayrılacakmış gibiydi, kemikleri ve eklemleri onu ayakta tutmaya dayanamayacak kadar ağrıyordu. Serumu aldığı günün gecesinde en güçlü ağrı kesicileri kullanmasına rağmen hissettiği acıdan dolayı uyuyamıyordu. Tam anlamıyla berbat haldeydi. Hastane yatağında yarı yatar pozisyonda camdan dışarıyı izlemekten daha fazlasını yapamıyordu.

Tek kişilik ufak odasının kapısı açıldığında düşüncelerden sıyrıldı ve gözlerini girişe çevirdi. Sanemi elindeki market poşeti ve üstünden sular damlayan yağmurluğuyla içeri girmişti. Tüm bu yaşadıklarının ortasında kalan bir de erkek arkadaşı vardı, hissettiği korkunç şeyleri ona tamamen yansıtıp üzülmesini istemiyordu. Bu yüzden o kadar da acıtmıyormuş gibi rol yapmak zorundaydı.

"Selam!"

"Hoş geldin." Giyuu sesinin bu kadar güçsüz çıkmasına lanet etti, okuldan sonra her gün buraya gelen ve saatlerce onunla ilgilenen sevgilisini biraz olsun mutlu etmek istiyordu. Beyaz saçlı genç, yağmurluğu kapının arkasındaki askılığa astı ve Giyuu'nun yatağının hemen yanındaki tekli koltuğa ilerledi.

"Bugün nasılsın bebeğim?" Oğlanın nazik dokunuşlarını avuç içinde hissettiğinde yavaşça gülümsedi.

"Fena sayılmaz, en azından mide bulantım hafifledi ve burun kanamaları durdu." Oğlan cümlesi bittiğinde yorulmasına rağmen sinirle çıkıştı. "Sen şu maskeyi çıkartacak mısın artık?"

"Hayır, biliyorsun savunma sistemin çoktan sıçtığı için hastalık bulaştırmam senin için tehlikeli." Mavi gözlü oğlan sıkıntıyla ofladı, bir de başına bu 'hasta olmama challenge' çıkmıştı. Kafasını cama doğru çevirdi, birazcık trip atmaktan zarar gelmezdi sonuçta. "Hadi ama Giyuu, yapma böyle!"

"Seni öpmeyi özlemiştim."

Sanemi'nin ellerini çenesinde hissetti, oğlan kafasını tekrar kendisine doğru çevirdi ve maskesini hızlıca indirip Giyuu'nun alnına ufak bir öpücük bıraktı.

"Şimdilik bununla yetinmelisin."

Giyuu burukça gülümserken gözlerini kapattı, her şey o kadar zor geliyordu ki... Burada yatarken neden o gün savaşçı olarak kendinden önce Sanemi'yi hayal ettiğini daha iyi anlamıştı. Kendisi fazlasıyla güçsüzdü.

Oğlan hareketlendiğinde yavaşça gözlerini araladı ve kucağına bırakılan poşete baktı. Market poşetinin içinde en sevdiği atıştırmalılardan vardı. "Oh, teşekkürler."

"Afiyet olsun." Sanemi başını dizindeki eline yaslamış, öne doğru eğilmiş bir biçimde oturarak sessizce onu izliyordu. Bir şeyler yerken izlenmek Giyuu'yu rahatsız etmişti ve sabahtan beri aklında dönüp duran fikri sunmaya karar verdi.

"Bugün Sabito'nun mezarını ziyaret edebilir miyiz?"

"Giyuu, doktorların buna sıcak bakacağını hiç zannetmiyorum."

warrior | sanegiyuuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin