"Çok garip." dedi Seungmin yüzünde hafif bir tebessümle. "Yalnızca derse yetişmeye çalışırken hiç tanımadığım bir çocukla çarpıştım ve şimdi beraber basketbol maçı düzenliyoruz."
"Evet, gerçekten garip." dedi Chris de gülümserken. "Kim bilir, belki de bundan sonra beraber çok daha fazlasını yapacağız."
🦋
"Bence Hyunjin'in takımı alır." dedi Chris elindeki içeceği masaya bırakarak. "Minho basketbol konusunda çok iyidir, başka kimseye gerek yok bile."
"Gerçekten çok profesyonel oynuyor." dedi Seungmin onaylayarak. "Okul takımına girmeyi düşündü mü hiç?"
"Çok sıcak bakmıyor." diye cevapladı büyük olan. "Sorumluluk almak istemiyor. Rahatına çok düşkündür. Diyet listeleri, antremanlar, sürekli oradan oraya maçlar... Sen daha iyi bilirsin tabii, zor iş."
Başını salladı. "Zor cidden, anlayabiliyorum istememesinin nedenini."
"8-9 yaşlarındaydı basketbola başladığında, gittikçe geliştirdi kendini. Ama şimdilik yalnızca istediği zaman ilgilendiği bir hobi olarak kalmasını istiyor."
"Küçüklüğünüzden beri arkadaşsınız anladığım kadarıyla." dedi Seungmin.
Başıyla onayladı büyük olan. "Evet. Changbin ve Minho ile annelerimiz çocukluk arkadaşıymış. O yüzden yazları buraya geldiğimizde hep beraber olurduk. İletişimi de hiç koparmadık."
"Demek ikisiyle de..."
"Evet." diyerek içeceğinden son yudumu aldı. "Zaten dost diyebileceğim bir onlar var. Bir de Jeongin tabii, onunla da Felix sayesinde tanıştım."
"Felix'le nasıl tanıştın peki?" diye merakla sordu. İkisinin oldukça yakın ve samimi olduğunu görmüştü. Chris Felix'le sürekli ilgileniyordu.
Karşısındaki gencin sorusuyla Chris'in kaşları çatıldı hafifçe. Sonra yerini gülüşe bıraktı. "Bir dakika, bir dakika..." dedi kendini toplayıp. "Ben söylemedim anlaşılan, Felix benim kardeşim."
Seungmin'in ağzı duyduğu şeyle şaşkınca aralandı. Sonra o da gülüp başını eğdi. "Çok affedersin ya..."
"Affedilecek bir şey yok, ben söyledim sanıyordum. Nereden bileceksin? Haklısın gayet." dedi Chris. "Sen de Hyunjin ve Jisung'la bayağı yakınsın sanırım."
Onayladı başını sallayarak. "Evet. Hyunjin ile voleybol takımı sayesinde tanıştık. Jisung ise kendimi bildim bileli arkadaşımdır. Aynı binada yaşıyoruz, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez."
Onlar sohbet ederken diğerleri de yanlarına gelmişti.
"Hyunjin'i verelim karşıya anasını satayım." Minho'nun sesiyle ikisinin de başı o tarafa dönmüştü. "Oynayabiliyor musun oynayamıyor musun, hiçbir halt anlamadım. Ya çok iyisin ya bok gibisin."
"Ya bırak ya..." diye söylendi Hyunjin. "Öğreneceğiz işte, ne abartıyorsun?"
"Lan neyine güvendin de iddiaya girdin o zaman?" diye çıkıştı Changbin. "Bak tekrar söylüyorum, bana durduk yere masraf çıkarırsan o cüzdanı götüne sokarım."
"Hyung sana kötü bir haberim var." dedi Jeongin ve sırıtarak Changbin'e baktı. "Biz Hyunjin ile daha önce de maç yapmıştık. Ve kendisi resmen vasat."
"Abartma, gayet iyi oynuyor." dedi Jisung. Hafifçe kaşları çatılmıştı. Seungmin, sesindeki hafif gergin tınıyı fark etmişti. "Uzmanlık alanı voleybol sonuçta, herkes tüm dallarda iyi olacak diye bir şey yok."
"Tabii ki yok." dedi Jeongin. Elini Hyunjin'in omuzuna koyup alayla güldü. "Ama sen uzmanlık alanından devam et istersen Hyun, yoksa böyle çok iddia kaybedersin."
![](https://img.wattpad.com/cover/318142254-288-k761381.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kelebek | chanmin
القصة القصيرة"Bu tür şeylere kelebek etkisi denildiğini duymuştum. Düzenin başında gerçekleşen küçük değişiklikler, beklenilmeyen büyük sonuçlara yol açabiliyormuş." mel, 22.