2. Bölüm

112 14 2
                                    

Bu akşam bölümler art arda gelecek, yarına akşama kadar hikayemiz tamamlanır.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

2

Tamgörenler aynı soydan gelen üç koldu.

Kızıl saçları ve altın çatlaklar bürünmüş yeşil gözleriyle Sim'liler, namıdiğer Yeraltılılar. Çok gelişmemişlerdi. Ya da gelişmek için imkanları ellerinden alınmıştı. Tek bir hata hem de yalnızca bir kişinin hatası bir sürü insana ödettirilebilir miydi? Sim'liler atalarının günahının bedelini ödüyorlardı. Onlara güçlerini, Ateş'lerini kuvvetlice yakmak sonsuza dek yasaklanmıştı. Ve Yeraltı'ndaki o sessiz şehir diğer şehirlerin sahip olduğu imkanlardan yararlanamıyorlardı.

Toğ'lular, onlar saklı bir yerde, yeryüzünde, ne yerde ne de göklerdelerdi. Onlar her daim adil olanlar ve her daim yerdekileri ve göklerdekileri birleştirenlerdi. Kömür karası saçları ve parlak sarı gözleri vardı Toğ'luların. Görünüşlerinden Sim'liler gibi çekinmezler, Apollunalılar gibi de bunu bir marifet olarak görmezlerdi. Onlar için görünüşleri onları başkalarından hiç de ayıran bir özellik değildi. Gözler ya da saçlar, su toprak ya da ateş... Hiçbiri bir insanı değerlendirmek için, onları bir noktaya koyup yargılamak için yeterli değildi.

Onlar için iki çeşit insan vardı.

Bunlar asla Tamgören olmak ya da olmamak değildi.

Asla Ateş, Toprak, Su olmak ya da olmamak değildi.

Yalnızca iyi ve kötü vardı. İyi insanlar ve Kötü insanlar. Ve onların yaptıkları iyi işler ve kötü işler. İşte bu kadardı.

Apollunalılar, diğer isimleriyle, yüksekte olmakla, yani konumlarının sahip olduğu ayrıcalıkla o şanlı isme sahip olanlar, Ay'lılar. Ay kadar parlak, yüksek ve beyaz olanlar.

Onların en belirgin özellikleri yüzlerinde ve gözlerinden dahi belirgin olan, gözlerinin derinlerinden taşan, bazen de dudaklarına ulaşan kibirleriydi. Bu öylesine bir şeydi ki bir Apollunalının karşısında olmak, eğer ki Sim'liysen ölmekten beterdi. Diğer durumda da, eğer bir Toğluysan hem sinir bozucu hem de aşağılanmanın eşiğinde öfkene hakim olmak için uğraşıp durmak zorunda olduğun bir savaştı. Çünkü sinirlerine hakim olmak en güvenilir olandı. Bir Apollunalıyla hiç kimse karşı karşıya gelmek istemezdi sonuçta, ne de olsa onlar her zaman haklı olmanın bir yolunu bulurlardı. Su avuçlarında akar, bükülürdü. Onlar bembeyaz şehirlerinin, Apolluna'nın ve bunu herkes bilip dile getiremese de diğer iki şehrin sembolik hakimleriydiler. Beyaz, gümüşi renk saçları ve mavi, denizin en derinlerinden size bakarcasına parlak mavi gözleri vardı. Göğün ve derinlerin mavisi onları gözleriydi.

Üç soy kendilerinin üç kardeşin soylarından geldiklerine inanırlardı.

Ataman, Sadie ve Asuman; Ateş, toprak ve su; Yeraltı, yeryüzü ve gökyüzü.

Ve bir de Körler vardı. Onlara Suikastçi demek daha yaygındı. Onlar çok nadir görülürdü. Onlar da Tamgörendi ama Tamgörenliğe karşı gelmişlerdi. Üç soydan ayrılan, kopan, daha da açmak gerekirse soylarını şehirlerini terk edenler, kaçanlardı. Baskınlar düzenlerler, eşkiyalık yaparlar, insanları öldürür, düzene karşı gelen akla gelecek her şeyi kural olarak bilirlerdi. Onların başı ya da akıl hocaları kim, bunu hiç kimse bilmezdi. Elbet söylentiler vardı ama çoğu kişi söylentileri ortalık yerde dile getirmek ya da bu söylentileri Büyük Masa'ya taşımak konusunda her zaman çekingen bir duruş sergilerdi. Aykırı olduklarını her şekilde belli etmeyi severlerdi. Bir Tamgörenin belki de öğrendiği ilk şey olan görünüşünü koru ve değiştirme kuralına baş kaldırmak onların en belirgin özellikleriydi. Kaçtıkları ilk fırsatta kadim kanunlara ve geleneklerinin en temel taşı olan görünüş kuralına aykırı davranıp saçlarını en çılgın renklere boyarlardı: Mavi, yeşil, turuncu, mor... Bu böyle uzayıp giderdi.

BENİM KÜÇÜK KARANLIK ÇAĞIM Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin