İyi okumalar.
8
Sim şehrinde bir öğleden sonra vaktiydi. Mete alnında biriken terleri silerek üniformasının sıkı yakasını çekiştirdi. Daha saniyeler önce saatine bakmış olmasına rağmen yine kol saatine bakındı. Oflayıp poflamamak için kendini zor tutuyordu.
"Şu kabul töreni bir bitsin rahatlayacaksınız, refaha kavuşacaksınız diyenler kimdi lan? Gelsinler de bir görsünler halimi" dedi kendi kendine.
Güneş yoktu ama sıcak bunaltıcı derecede fazlaydı. Sim şehrinde bir öğlen vakti geçirirseniz aklınızdan geçen cümleler böyle şeyler olur.
Mete sarayın kapısından çıkıp ona doğru gelen kızı görünce dişlerini sıkarak "Sabır, sabır, sabııır!" diye mırıldandı.
Sıcaklar, bitmek bilmeyen görevler yetmezmiş gibi şimdi de kendini prenses zanneden şımarık bir kız çocuğu Mete'nin başındaydı sürekli.
"Selam." dedi kız gülümseyerek. Mete'yi gördüğü an yeşil gözlerinde parlayan ışığı ve yanaklarının kızarmasını Mete fark etmedi. Çünkü her zamanki gibi hazır olda duruyor, kıza değil tam karşıdaki bir noktaya gözlerini dikmiş bakıyordu.
Mete gözlerini ona ısrarla baksa da kıza çevirmedi ve yalnızca başını hafifçe eğerek selamına karşılık verdi.
"Konuşmayı sevmiyorsun sanırım. Ama bilmeni isterim ki Saray görevlilerinin konuşmama gibi kurala tabii olmadıklarına eminim." dedi kız.
Mete derin bir nefes aldı ve "Babanızın nerede olduğunu sormak için buradaysanız tek bildiğim Saray'da olmadığı. Nereye gittiği konusunda bilgim olsa dahi size bir bilgi verme yetkim yok Alçin Hanım." dedi.
Mete'nin Alçin dediği kız adını onun ağzından duyunca hafifçe başını eğerek dudaklarını ısırdı. Bunu muhakkak ki istemsizce yapmıştı. Zaten utancını gizlemeye çalışmasının pek bir anlamı da yoktu, Mete şu an ona göz ucuyla bile bakmıyordu. Aslında bakmak istemediğinden değildi, bunun yanlış olduğunu düşündüğünden bakmıyordu kıza.
Alçin, Sim şehrinin yöneticisinin, yani Yeraltı Börd'ünün kızıydı.
Bir prenses gibi büyütülmüş olsa da bir prenses değildi. Mete'den birkaç yaş küçük olmalıydı. Ne kadar Börd'ün kızı olarak pamuklara sarılıp büyütülmüş bir kız olsa da şehrine faydalı olmak için didindiği de bir gerçekti. Asker olabilmek için her Sim şehrinin genci gibi mülakatlara hazırlanıyordu. Bu yüzden de babasının ayarladığı yetenekli öğretmenlerle Saray'da eğitimler görüyordu.
Alçin güzel bir kızdı. Hatta Mete onu iki hafta önce ilk defa gördüğünde yutkunmaya çalışırken tükürüğü boğazına kaçmış, öksürmekten boğazı kurumuştu. Alçin'in koca yeşil gözleri ve ipek gibi, upuzun, koyu kızıl saçları vardı.
"Aslında babamın nerede olduğunu zaten biliyorum." dedi. Mete başını eğerek sessiz kalmaya devam etti ama Alçin'in sessiz kalmaya ya da akıllı durmaya hiç niyeti yoktu. Utansa da yapmak istediği şeyleri hemen yapmak konusunda önüne sunulan bir özgürlüğe sahip olduğundan elini kaldırarak Mete'nin omzuna koydu.
Mete az daha o günkü gibi öksürük krizine girecekti. Bunun eşiğindeyken hemen toparlanıp boğazını uyarır gibi iki kez temizledi. "Alçin Hanım." dedi her bir heceyi bastırarak söyledi. "Saray'ın bahçesindeyiz ve bu yaptığınız hiç doğru değil."
"Doğru olup olmadığını nereden biliyorsun?" dedi Alçin kısık bir ses tonuyla. "Bildiğin doğruları sana onlar söylüyor. Doğruları bazen kalbine ve aklına sormalısın. Özellikle kalbinin ne söyleyeceğini merak ediyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİM KÜÇÜK KARANLIK ÇAĞIM
FantasyMete, Oğuz ve Gökalp. Onlar üç yakın dost. Üç şehrin birbirini tamamlayan parçalar gibiler. Farklı ama birler. Bir iftira... Birinin ölümüne sebep olurken, diğer ikisine taşıyamayacakları yükler yükleyecek, vicdan azabı gibi... "Belki de yıldızlara...