Bazı aşklar sadece bitmek için doğar.Önce içine sürüklendiğiniz o girdap, size hiç tatmadığınız bir heyecanı sunar ve içinde kaybolmanızı bekler. Adımınızı attığınız an kendinizi bulduğunuz boşluk ise ölüme birkaç dakikadır çünkü bazı aşklar, sadece acıyı hissetmek için vardır. Uğruna koşmaktan çekinmeyeceğiniz ayakta kalma duygusu, elinizden kayıp gittiğinin farkında dahi olsanız her şeyi düzeltebilirim yalanı ise bir kara deliktir ve bundan sonrası yoktur.
Çünkü bazı aşklar, sizi yok etmek için yeniden var olur.
"Ne düşünüyorsun?" Yanımda oturmaya devam eden adamın dudaklarından dökülen kelimeler ilgimi kısa süreliğine de olsa ona yönelttiğinde omuzlarımı silktim. "Çok şey." İkimiz, çok tanıdık olsa da artık eskisi kadar güvende hissettirmeyen evimizin büyük salonunda yan yana oturmaktan başka hiçbir şey yapmıyorduk. Bundan bıkmış olacak ki konuşmayı başlatan ilk kişi o olmuştu. "Bana onlardan bahset." Dirseklerimi yasladığım dizlerimin titrediğini hissettiğimde ise dudaklarım istemsizce derin bir nefesle buluşmak istedi.
"Jaehyun," diye mırıldanmaktan geri tutamadım kendimi. "Kaybolmuş hissedersen, evin yolunu mu bulmaya çalışırsın yoksa," Yavaşça ona döndüğümde pür dikkat beni izliyor ve dinliyordu. "Yoksa kendine yeni bir ev mi bulursun?" Yüzümde görülmesi zor ve bir o kadar silik tebessümle başımı yana eğdim. "Ben hangisinin daha iyi olacağını bilemediğimden, sıkışmış hissediyorum." Tek eli, saçlarıma çıkıp; her bir telimi sanki dünyanın en zarar verilmemesi gereken bir mücevheriymiş gibi okşadığında gözlerim kapandı.
Beni içten içe öldürmüş bu adam, yanında oturduğu kadının artık bir cenazeden farksız olduğunu bilmemesi komikti çünkü her bir hareketi, hayata geri dönmem için yeterliydi; benim sadece yeniden başlamaya gücüm yoktu. Tüm enerjimi, tüm arzumu, tüm hırsımı onun için harcadıktan sonra sahip olduğum her şeyi, öncelikle kendimi kaybetmiştim.
"Sana karşı çok acımasız olduğumu hissettiğim her an beni sorgulayışın uzağa çekilmemde ki en büyük etkendi." Devam etmesini bekliyordum çünkü o asla içini açamayan birisiydi, bunu yaptığında insanların onu buradan vuracağını düşünen bir karakteri vardı. "Sevgimden hiçbir zaman emin olamadın, Young. Belki buna neden oldum, elini tutmak yerine onu hep boşa ittim ancak ben, aklımdaki şeytanlardan kaçamadım." Yutkunuşunu duydum. "Sen benim nefes almamı sağlarken onlar ellerini boğazıma sarmıştı ve ben artık hiçbir şey hissedemiyordum. Seni suçlarsam acı üzerimden eksilir, omuzlarımı terk eder diye düşündüm fakat sonra hatırladım, ben senin eşindim, ben senin..." İç çektiğimde ağlamaya yakın olduğumu biliyordum.
"Ben senin hayatındım, ben senin bir parçandım ve seni içine attığım yangının sebebi bendim. Kendimden utandım, utanmama sebep olacak birçok şey yaptım ama senden hiç gitmedim." Başımı iki yana salladığımda daha fazla konuşmasını istemiyordum çünkü ağzından kaçan her bir kelime kalbimin ağrısını arttırmak için yeterli olmaktan fazlasıydı. "Benden hiç gitmedin çünkü benim gitmem gerekliydi, Jaehyun. Vicdanın böyle hafiflerdi, değil mi?"
Boğazımı temizleyip biraz olsun doğrulduğumda aramızdaki mesafe daha fazla açılmış, dolan gözlerimi çabucak silmiştim. "Madem bir şeyleri düzeltmek istiyoruz, sana soracağım soruları cevaplamalısın." Onaylamasını aldığımda beni en çok yaralayacak olan o soruyu sordum.
"Doyeon ile... birlikte oldun mu?" Gözlerindeki ışıltı birkaç saniyeliğine söndüğünde, gerçek apaçık ortadaydı. "Bunu neden yaptın?" Fısıldayışım onun bana eğilmesini sağladığında elimi göğsüne koyarak yüzünün biraz ötemde durdurdum. "Çünkü seni böyle cezalandırabileceğimi düşünüyordum."
Alayla gülümsediğimde dudaklarına bakmaya başlamıştım. Bana ait olmayan hiçbir parçasını görmek, yakınımda hissetmek istemiyordum.
"Beni değil, bizi cezalandırabileceğin gerçeğinden nasıl kaçtın peki?" Kaşlarım havalandığında, çizgimden aşmamak için zor duruyordum. "Jaehyun, hep ne kadar tehlikeli bir hafızaya sahip olduğumu söyleyen sen, şu an hissettiğim bu acıyı aşabileceğimi nasıl düşündün?" Parmaklarım hala göğsünde dururken yumruk haline bürünmüş ve tenine yavaşça değmişlerdi.
"Sana baktığımda öfkeden başka hiçbir şey hissetmemden korkmadın mı? Olan sevgimin altında kalmaktan ve bunu taşıyamayıp yok olmamdan, çekinmedin mi?" Kendimi işaret ettim. "Sen bunu yaparken, beni ne kadar çok sevdiğini hatırlamadın mı?"
Ayağa kalkmama engel olamazken saçlarımı karıştırdım. "Bana biraz süre tanı." Bunu kabul etmediğini belirten bir ses çıkartıp başını iki yana salladığında tekrarladım. "Bu bir rica değil, bana biraz süre tanı." O da ayağa kalkıp hemen önümde durduğunda eli yanağıma ulaştı.
"Bu zaman, bize iyi gelecek mi?" Gülümsedim. "Ortada biz diye bir şey kaldıysa, deneyeceğim. Korkak birisi değilim, belki biraz olsaydım bu durumda bulunmazdık." Alnıma bıraktığı busesi bu sefer içimde hiçbir duyguyu canlandırmazken kapıdan çıkışını izledim.
Jung Jaehyun, kalbimi de bu şekilde terk ettiğini bilse, belki o evden dışarı adımını atmaz; yanımdan bir saniyeliğine bile olsa ayrılmayı düşünmezdi fakat çok geçti.
Tıpkı bizim aşkımız gibi.
••
merhaba. oldukça uzun bir zaman girdi aramıza ancak bir şeyler yazıp atmak istedim ve söylemek isterim ki bu hikayedeki gelgitler artık bir noktaya bağlanmak üzere ve bu iyi bir son olmayacak gibi.
young, seni seviyorum annem
• bu arada, profilimden crazy like you isimli yeni jj ficine bakmanızı öneririm. bol bol yorum yapmayı unutmayın ayrılmak üzere olan çiftimize
ZAAAAASPOI
ŞİMDİ OKUDUĞUN
always but not forever || jung jaehyun
Fanfictionçünkü burada yıkılan tek şey evliliğimiz değildi. bendim. benim hayallerimdi. ~nctjae