Gerçek aşksa, bir şekilde sana geri döner.Kısa ama anlamı çok uzun ve büyük olan bu cümle kalbimin tam ortasındayken, parmaklarım dudaklarının iz bıraktığı tenimde geziniyordu. Başımı geriye atmış, çalışma odamın tavanını izlerken galibiyetini henüz kutlamadığım bu savaşın gerçekten kazanını olduğunu bilmek bugüne kadar yara aldığım her bir yeri bandajlıyordu.
Gerçek aşk, bana geri dönmüştü.
Yüzümde oluşan kocaman gülümsemeyle birlikte bir anda ayaklandığımda maşa yaptığım saçlarımı karıştırdım ve kahve bardağımın tutacak yerini parmağıma takarak odadan çıktım. Şirket bugün, sanki günler sonra sahip olduğum neşeyi yok etmemek adına sakinken ıslık çalıyor ve gözlerimi etrafta gezdiriyordum.
Dikkatimi çeken kapının aralık olmasıyla yavaş adımlarla oraya ilerledim, düşüncelerim ve yapmak istediklerim bu kadar hızlı değişebiliyordu işte. Biraz önce sadece içecek almak için hareketlenmişken şimdi...merakımın beni götürdüğü yere gidiyordum.
Kafamı yana eğip ne olduğuna bakarken duyduğum sesle beraber omuzlarım hemen aşağı çöktü, üstümdeki etkisi bu kadar büyük ve güçlüyken aramızda milimler olması şimdiden nefesimi kesiyordu. Jaehyun, neden eşyalarını toplayan Doyeon'la bir şeyler konuşuyordu?
Yutkunduktan sonra parmaklarımın soğuk duvara tırmanmasına izin verdim, biraz olsun beni ayakta tutacak ve beynimin içindeki tilkilere karşı kaybetmememi sağlayacak bir güce ihtiyacım vardı. "Beni resmen kovdu ve sen buna izin verdin." Hayalkırıklığı dolu bir kadın sesi odaya doldurduğunda onun derin bir nefes aldığını duydum. "Sana inanamıyorum, tamam mı? Uğruna her şeyi göze aldığım adam benim için hiçbir şey yapamadı. Şu halimize bak," Elindekileri sertçe karton kutuya yerleştirirken delirmiş gibi davranıyordu. Yemin ederim, bunu aşağılamak için söylememiştim; üzerinde bir delinin hiç anlaşılmadığı için sahip olduğu yorgunluk var gibiydi.
"Sana gidelim dedim, Jaehyun. O aptal kadını bırak ve buradan gidelim dedim ama sen, sen o kadar çaresiz bir adamsın ki..." Alayla güldü, sanki bu çektiği acıyı gölgeleyebilirmiş gibi güldü ancak benim merak ettiğim tek şey hala onun nasıl konuşmasına izin verdiğiydi. "Pişmanlığının altında boğulmamak için Young'la kalmaya devam et. Bu senin sonun olacak."
Ellerini masaya koyup kızıl saçlı kızın yüzünü görmemi engelleyecek bir pozisyona girdiğimde sadece yutkundum.
"Çaresiz olan ben miyim yoksa evli bir adamı öpen sen misin?" Dudaklarımı sertçe birbirine bastırdığımda kulaklarımın şahit olduğu bu gerçekliği en azından şimdilik hazmedebilirdim. "Young'ı seçtiğimi zannediyorsun ama başından beri bir seçenek olmadığının farkındaydın, Doyeon. Bu kin, bu öfke seni haklı yapmayacak."
Geri çekilmek üzereyken havaya kalkan tokatla beraber kapıyı aralayıp içeri girdiğimde ikisininde odağı, kendinden emin ve bir dağ gibi yüksek duran bendim.
"Hala lise günlerimizde olduğumuzu ve ucuz numaralarınla bana ait olanı benden çalabileceğini düşünüyor olman beni bir miktar güldürdü, Doyeon," Gülerek onlara yaklaştığımda Jaehyun'ın yanında durmam gözlerinin yaşarmasına neden olduğunda bu geri adım atmamı sağlamadı. "Ama eğer bunu gerçekten yaşamak istiyorsan, gerçekten lise yıllarımıza geri dönmek istiyorsan bu sefer etrafında hiçbir şey bırakmam. Sadece sahip olduklarını değil, kendini de kaybedersin. Bunu gerçekten göze alabilecek misin?"
Tek kaşımı kaldırdığımda burnumdan soluduğumu biliyordum fakat ayların birikmişliğini ağlamak yerine bıçak gibi olan kelimelerimle birisinin canını acıtarak akıtmak daha cazipti.
"Tamam, sana bir süre tanıdım ve bu süre içerisinde kendine bir yer açamadıysan sana ayrılan sürenin sonuna geldiğimizi işaret eder, şimdi," Parmaklarım masaya tutunup ona eğildiğimde ağlıyor olması içimi sızlatmamıştı, biraz, azıcık bile sızlatmamıştı. "Ya arkana bakmadan kaçarsın ya da arkana bakacak bir anın bile kalmaz."
Hışımla odadan çıktığında kapının kapanış sesiyle birlikte temasımda olan ahşap eşyayı daha sıkı tuttum, ne olursa olsun, hala kanayan yaralarım varken böylesine sağlam davranmak beni yoruyordu.
Öyle ki, odada tek olduğumu zannetmiştim ancak belime dolanan kollar aslında ruhumun yanına eşlik eden bir ruh daha olduğunu hatırlattığında yavaşça gülümsedim. "Seni çok seviyorum ben," Fısıldayan sesi kulaklarımdan çok sol tarafıma iliştiğinde gözlerim kapandı. "Bu kadar sert, bu kadar güçlü ve kendinden emin bir kadın oluşuna... Şarap gibi acı ama bağımlılık yapışına, her şeyine bayılıyorum."
Benim yerime derin bir nefes aldığında aslında varlığımı yaşattığından habersizdi.
"Gitmediğin için teşekkür ederim." Diye mırıldandığımda vücudumu kendisine çevirdi, şimdi burun burunaydık ancak ben bir şekilde gözlerine bakmak hariç her şeyi yapıyordum. "Kaldığın için, tekrar kabullendiğin için... teşekkür ederim Jae."
Gülümseyerek öpücüklerini alnıma, dikiş izlerini ise duygularıma sardığında ellerim omuzlarına çıktı. "Evimden başka her yeri garipserim, biliyorsun."
Yanaklarımda dolaşan eller sıcacık olmamı sağlarken sihirli cümlelerine devam etti. "Sensiz yapamam ki, Young. Sensiz yapıyormuş gibi görünürüm sadece, içten içe ölürken gülümsemeye çalışırım ama o da buruk kalır ve en önemlisi, ben bir hayata başlayacaksam yeniden bu seninle olmalı, yoksa olmaz." Dudakları büzüldü.
"Ben gençliğimi sende yaşadım, nasıl uzaklaşırım?"
••
sanırım yorum sınırı koyacağım, o da 80.
az oldu.
yeni fice de bakarsınız artık.
çok ciddiyim şu an.
iyi geceler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
always but not forever || jung jaehyun
Fanficçünkü burada yıkılan tek şey evliliğimiz değildi. bendim. benim hayallerimdi. ~nctjae