Aylar geçtiğinde her şeyin düzeleceğine olan inancım artmış ancak bunun bir hata olduğunu anladığımda yaşadığım hayal kırıklığı parça parçaydı. Kulağıma dolan onca lafın birer dedikodu olarak kalmasını dilediğim her gece, bir yalanın peşinden koşmaya çalışmış ancak elde ettiğim tek şey yorulan bir bedeni yaşamak olmuştu."Evimden git," Diye mırıldandım ona. Önümde duran ultrason fotoğrafları öylesine can yakıcı, öylesine canımı kanatıyordu ki; birkaç saniye daha ayakta duracak mecalim yoktu. "Ama önce kalbimden sil bu pis parmak izlerini, vücudumdan ayır kendi tenini, gözlerin gözlerime bir daha asla düşmesin." Alayla gülümsemiştim çünkü olan biten şeylere inanamıyordum.
Bir pazartesi gecesi elime geçen bu kağıtlar bana aylardır kandırıldığımı itiraf ettiğinde tüm kanım buz kesmiş, üşümeye başlamıştım. Güzel gideceğine inandığım anıların aslında hiç başlamadığını bildiren bu kanıtlar, her şeyin son noktasıydı.
Evliliğimizin bitişini kanıtlayan bir belgeydi aslında.
"Beni dinlemeden, öylece bitirecek misin?" Hışımla ona döndü kızgın bakışlarım, asla ağlamıyordum, aslında ağlayamıyordum çünkü bunu sonra o kadar fazla ve şiddetli yapacaktım ki, şimdiden kendimi tüketmek gibi bir niyetim yoktu. "Neyini dinleyeceğim, Jaehyun? Doyeon'u ne kadar güzel becerdiğine ve ondan bir bebek yaptığını mı? Yatakta birbirinize verdiğiniz o iğrenç sözleri mi?" Ağzını açmak için hareketlendiğinde arkamda duran yastığı ona fırlattım.
Sinirlerimi kendime saklamam için hiçbir sebep yoktu.
"Sana her şeyimi adadım, sana her şeyimi verdim ve en çok sadakatini istedim. Beni bir sürtük yerine koyduğunda, bana güvenmediğinde aslında bu terimi yerine getiren senmişsin, bu yüzden hıncını hep benden çıkardın, değil mi?" Gülüyordum, arka arkaya ve durmaksızın. Nefes almam önemli değildi çünkü kusmam gereken bir ton öfke vardı. "Benden nefret edemedin çünkü asıl suçlu sendin, ben seni öldürdüğümü zannederken sen aslında mezarımı kazmışsın." Parmağımdaki yüzüğü yere fırlattığımda ayaklanıp kapıyı açtım.
"Evimden siktir git, üstümden geçinmeye çalıştığın hiçbir şeyi sana vermeyeceğim."
Bir şeyler söylemesini, dudaklarını aralayıp itiraz etmesini ve burada bir kavgaya tutuşmak istiyordum ama niyeti yok gibiydi.
"Aşağılık!" Arkasından bağırmamla durmayınca, etrafa çıkan hiçbir komşuyu önemsemeden ayaklarım ona koştu ve sırtına vurmaya başladım. "Sen sevilmeye layık bir herif değilmişsin, sen önemsenmeyi hak etmiyormuşsun bile." Her bağırışımda yumruklarım güçlendiğinde bileklerimi tutmaya çalışmıştı. "Sakın, sakın! O lanet dolu parmaklarını tenime sürmeye kalkma, senin yüzünden yalpalamak istemiyorum."
Sertçe yutkundum.
"Bu saatten sonra ne benim Jung Jaehyun'ımsın, ne de benim eşim. Şu sokaktaki yabancıdan bir farkın yok."
Kapıyı yüzüne kapattığım an aklıma dolan gerçekliğin acısı dört bir yanımı sarmış, bedenime geçirdiği ellerini sıkılaştırıyordu. İşte şimdi, tam şu an ölüyordum ben. Yapayalnız kaldığımda bunu benimsemek zordu ama yapabilirdim.
En azından yapmayı denerdim ama ona boyun eğmezdim, eğmemeliydim, eğmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
always but not forever || jung jaehyun
Fanficçünkü burada yıkılan tek şey evliliğimiz değildi. bendim. benim hayallerimdi. ~nctjae