18,01,2020Evimdeydim.
Kendi yatağımda, kendi kokuma eşlik eden bir başka kokuyla harmanlanmış bu çarşaflar arasında sıkışmıştım. Dün gece bedenimde gezinen parmakların sahibini bildiğim ve yanlış bir şey yapmadığım için derin bir nefes aldıktan sonra ayaklandım, kendime gelmem gerekiyordu. Aldığım kararları uygulamaya koymalı ve benliğime söz geçirebilmem gerektiğinin farkındaydım ama hiçbir şey düşündüğümüz kadar kolay olmuyordu.
Belki de benim için böyleydi, emin değildim.
Çıplak ayaklarımı merdivenlere ilerlettikten sonra duvarda asılı olan küçük aynanın iliştiği boynuma baktım. Beyaz kalan küçük bir kısım vardı ve ben buna inanamıyordum çünkü hiçbir zaman acımasız olmazdı. Beni incitmekten korkmazdı, dünyada ki en pahalı ve eşi benzeri bulunmayan mücevhermişim gibi davranır; dudaklarını tenimde gezdirir ve zehrini oraya bırakırdı. Sonra da beni kendisine hapis eder ve gidemeyeceğimden emin olup, o giderdi.
Başımı iki yana salladıktan sonra duyduğum ıslık sesiyle mutfağa yöneldim, saat sabahın çok erken saatleri sayılmazdı ama onu bu saatlerde uyanık görmek genelde imkansız olurdu. "Vay be," Diye mırıldandım içeri girip karşılaştığım çıplak sırta bakarken. "Jung Jaehyun'ın evde kaldığı bugünleri de görebildik." Masanın üstünde hazırlanmış olan kahvaltılıklardan ağzıma attığımda yavaşça omzu üstünden bana baktı. "Ben de seni yataktan kalkmış olarak görebilir miyim acaba, diye düşünüyordum ama ne kadar dayanıklı olduğunu unutmuşum." Sırıtıp önüne döndüğünde ise dudaklarımı büzdüm. Benimle oynamaktan asla çekinmiyor ve bunu gizlemiyordu.
Bu yüzden deli oluyordum, bunu da seviyordu. Zararıma olan her şey onun favorisiydi.
"Ağrın var mı?" Önüme bıraktığı omletle birlikte başımı öylece iki yana salladım. "Biraz önce ne kadar dayanıklı olduğumdan bahseden sen değilmişsin gibi..." Hızlıca konuştuktan sonra diliyle yanağını şişirmesini izledim ama sonra yüzü öylesine masum bir ifade takındı ki, gamzelerini uzun bir süre sonra böyle belirgin görebildim. "Doğru ama nazik olmaya çalışıyordum." Onu onaylayıp yemeğime gömüldüm çünkü çok açtım ve şirkete gitmem içinde çok az bir süre kalmış gibi görünmüyordu.
"Bu arada," Kahvesini yudumlarken bir şey söylemeyi unutmuş gibi bakışlarını bana çevirdi. "Bugün şirkete gelemeyeceğim, benim yerime yeni ortakları karşılar mısın?" Çikolataya batırdığım bıçağımı emerken gözlerine baktım. "Sen nerede olacaksın?" Omuzlarını kaldırıp tekrar indirdiğinde telefonunu kaldırdı ve bana uzattı.
Annesi ona yeni bir ev için maket aşamasını ve onun gelmesi gerektiğini bahseden bir mesaj yazmıştı. "Pekâla." Saçlarımı karıştırdığımda kendime engel olamayıp tekrar sordum. "Kim bu ortaklar?" Bana bundan bahsetmemişti ve eğer çokta büyük bir şirketin sahibiyle görüşmeyeceksem özenli bir şekilde hazırlanmayacaktım.
"Şey," Ekmeği çiğnerken gözlerini kıstı. "Neydi şu çocuğun ismi... Lee Ta-Sizin fakültedeydi, hani dansçı olan." Yediğim şey boğazıma takıldığında aceleyle suya uzandım. "Lee Taeyong?" Kaşlarımı kaldırdığımda bunun doğru olmasını istemiyor ve onun böyle bir şey yaptığına inanasım gelmiyordu. "Ne oldu?" Bana şüpheli bakışlar atarken ne olduğunu gayet iyi bildiğinin farkındaydım.
Bu yüzden sinirle ayaklanıp gözlerine bakarken üstümdeki gömleği ona fırlattım.
"Hiç," Dedim, titrek sesimin duyurabildiği kadar. "Bir an eskiye döndük zannettim, o kadar."
**
düşünceleriniz, tahminleriniz benim için o kadar önemli ki
umarım yorum yapar ve destek olursunuz ihihihi
BİR DE ŞEY
karakter tanıtımı yapmalı mıyım
:D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
always but not forever || jung jaehyun
Fanficçünkü burada yıkılan tek şey evliliğimiz değildi. bendim. benim hayallerimdi. ~nctjae