Tokyo, Paris ve Meleğim

27 5 1
                                    

Kontrol elimde olur sanmıştım ama Jimin'in eli elimdeydi ve ben iradesiz bir şekilde o nereye giderse oraya gidiyordum. Daha önce hiç gelmediği bir şehirde bu kadar çok yeri nasıl bildiğini de anlayamamıştım zaten.

Saat akıp gidiyordu ve ben üzerimde epey bol bir hoodie ile Jimin'in hızına yetişmeye çalışıyor, tüm mutluluğunu yakalamaya çalışıyordum.

Bu bizim son haftamızdı. Çünkü Jimin gitmese bile ben gidecektim. Burada kalmak beni öldürüyordu. Onu görmek, ona dokunmak, onu sevmek beni öldürüyordu. İçimde bir yerlerde kalan son kelebekler de, Jimin bana karşılık verse bile ilişkiyi yürütebileceğimizden şüpheliydi. Benzer hayatlarımız vardı ama farklıydı işte. Ve ben öyle derin, acılı sevmiştim ki artık kelebeklerim zehirlenmişti. Seviyordum ve sevmeye devam edecektim ama bu kadardı işte. Jimin beni sevdiğini söylese bile gidecektim.

Zaten Jimin böyle bir şey söylemeyecekti.

Akşama kadar girmediğimiz sokak kalmayana dek gezdiğimizden yorgunlukla yatağa girdim ve öyleki henüz Jimin yanıma kıvrılmadan uyudum.

Hava hala karanlık iken açlıkla gözlerimi açtığımda Jimin yoktu. Konuşma seslerini duyunca yataktan kalkıp balkona ilerledim. Saat kaçtı bilmiyordum.

- Tamam, Yoongi, iyi niyetli olduğunu biliyorum. Ama ben gelip 'Sonunda Tokyo'ya gidiyorum' dediğimde resmen ağzıma sıçtın. Sence benim bir şeyleri erteleme lüksüm var mı?

Kısık sesle ama hızlı hızlı söylediği bu kelimeler yüzünden kaşlarım çatıldı, yine kavga ediyorlardı.

- Hayır, kusmuyorum... Özür dileme, kızmadım sana.

Kusmuştu aslında. Arkasına döndüğünde beni gördü.

- Uyuyacağım... Tamam, sen de kendine dikkat et ve endişelenme daha fazla.

Telefonu kapatıp arkasındaki demirlere yaslandı.

- Neden uyandın?

Omzumu silkip yanına gittim ve karışan saçlarını düzelttim.

- Yoongi ile çok sık tartışıyorsunuz.

- Önemsiz tartışmalar, sonunda yine barışıyoruz.

Yoongi'nin neden bu tatile soğuk baktığını merak ettim ama bunu sonra sormaya karar verdim. Başımı salladım ve gülümseyerek gökyüzüne baktım.

- Diyorum ki buradan direkt Paris'e gidelim.

Bu fikir tam şuan ben hiç düşünmeden ağzımdan çıkıvermişti. Şaşırdı ama sonra gülmeye başladı.

- O kadar vaktimiz var mı?

- Okula 1-2 gün geç gideriz, kovacak değiller ya.

Ve işte böylece konu açıldı.

- Sen-

Neden, diyemedim. Neden gruptan ismini sildin, diyemedim. Cevabından korktuğumdan belki ve belki de kendimden korktuğumdan.

- Bazı sorunlar vardı bu yüzden adımı sildim ama sanırım gideceğim. Tae telefondan beni öldürme tehditlerinde bulundu.

Güldüm lakin cevap vermedim çünkü doğruyu söylemiyordu. Yalan diyemezdim ama gerçeği olduğu gibi söylememişti. O bazı sorunların ne olduğunu merak ediyordum elbette ama yine sormadım.

Biraz hava alıp uyumaya devam ettiğimizde ancak sabah uyandığımda dün gece uyanma sebebimin açlık olduğunu hatırladım ve resmen Jimin'i sürükleyerek sabahın köründe kahvaltı yapmaya götürdüm. Sonrası Jimin'in eğlenmeleri ve benim onun eğlenmelerini izlemem ile geçmişti. Günün ortasında soğuk bir dondurma yerken yürüyüşünün bozulduğunu fark etmiştim, bu yüzden oturmak için bir yer ararken Jimin birden bana tutundu ve yüreğim ağzımda onu sakinleştirmeye çalıştım.

Melek İzi | KookminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin